Güncel Yargı Haberleri: Sayfa 3

.
TAMAMEN KUSURLU EŞ BOŞANMA DAVASI AÇAMAZ

Tamamen kusurlu eşin boşanma davası açabileceği ve yararına boşanma hükmü elde edebileceği doğru değildir. Zira bu durum kimsenin kendi eylemine ve tamamen kendi kusuruna dayanarak bir hak elde edemeyeceği yönündeki temel hukuk ilkesine aykırı düşer. Boşanmayı elde etmek isteyen kişi karşı tarafın hiçbir eylem ve davranışı söz konusu olmadan, evlilik birliğini, devamı beklenmeyecek derecede temelinden sarsar, sonra da mademki birlik artık sarsılmış diyerekten boşanma doğrultusunda hüküm kurulmasını talep edebilir. Boşanmayı isteyebilmek için tamamen kusursuz ya da az kusurlu olmaya gerek olmayıp, daha fazla kusurlu bulunan tarafın dahi dava hakkı bulunmakla beraber, boşanmaya karar verilebilmesi için davalının az da olsa kusurunun varlığı ve bunun belirlenmesi kaçınılmazdır.

 

Yani eş, diğer eşin kusurunu kanıtlayamadan kendi kusuruna dayalı olarak boşanma talebinde bulunamaz. Örneğin "aldattım" diyerek boşanma davası açacak eşin boşanma davası kabul edilmeyecektir.


Yargıtayın karar gerekçesi şöyledir;

 

Türk Medeni Kanunu’nun 166. maddesinde "evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerin her birinin boşanma davası açabileceği" hükme bağlanmıştır. Bu hükmü, tamamen kusurlu eşin de dava açabileceği ve yararına boşanma hükmü elde edebileceği biçiminde yorumlamak ve değerlendirmek doğru değildir. Çünkü böyle bir düşünce, kimsenin kendi eylemine ve tamamen kendi kusuruna dayanarak bir hak elde edemeyeceği yönündeki temel hukuk ilkesine aykırı düşer. Diğer taraftan gene böyle bir düşünce tek taraflı irade ile sistemimize aykırı bir boşanma olgusunu ortaya çıkarır. Boşanmayı elde etmek isteyen kişi karşı tarafın hiçbir eylem ve davranışı söz konusu olmadan, evlilik birliğini, devamı beklenmeyecek derecede temelinden sarsar, sonra da mademki birlik artık sarsılmış diyerekten boşanma doğrultusunda hüküm kurulmasını talep edebilir. Öyle ise Türk Medeni Kanununun 166. maddesine göre boşanmayı isteyebilmek için tamamen kusursuz ya da az kusurlu olmaya gerek olmayıp, daha fazla kusurlu bulunan tarafın dahi dava hakkı bulunmakla beraber, boşanmaya karar verilebilmesi için davalının az da olsa kusurunun varlığı ve bunun belirlenmesi kaçınılmazdır. Az kusurlu eş boşanmaya karşı çıkarsa bu halin tespiti dahi tek başına boşanma kararı verilebilmesi için yeterli olamaz. Az kusurlu eşin karşı çıkması hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olmalı, eş ve çocuklar için korunmaya değer bir yararın kalmadığı anlaşılmalıdır (TMK m. 166/2).

Mevcut olaylara göre evlilik birliğinin, devamı eşlerden beklenmeyecek derecede, temelinden sarsıldığı kuşkusuzdur. Ne var ki, bu sonuca ulaşılması tamamen davacının tutum ve davranışlarından kaynaklanmış olup, davalıya atfı mümkün hiçbir kusur gerçekleşmemiştir. Bu durumda açıklanan nedenle isteğin reddi gerekirken, yasa hükümlerinin yorumunda yanılgıya düşülerek boşanmaya karar verilmesi usul ve kanuna aykırıdır.


Tam Kusurlu Eş Nasıl Boşanır?

Yargıtay'ın vurguladığı üzere davacı yani boşanmak isteyen taraf evlilik birliğinin bitmesinde tam kusurlu ise davası kabul edilemez, örneğin zina yapan eş veya eşini döven diğer eş, zina yaptım, fiziksel şiddet uyguladım diyerek dava açamaz, açsada davası kabul görmeyecektir. Yani tutum ve davranışlarıyla evlilik birliğinin sarsılmasında tam kusuru olan eşin davasını kazanması ve boşanması olanaksızdır. Peki bu halde tam kusurlu ve boşanmak isteyen eş ne yapacaktır? Tam kusurlu yani birliğin devamının sağlanmaması tamamen kendinden kaynaklı eşin boşana bilmesi için açtığı kabul edilemez davanın red ile sonuçlanmasın sonucu eşinden 3 yıl ayrı yaşar ise bu 3 yılın sonunda açılacak fiili ayrlık davasında hakim boşanmaya karar verecektir. Detaylı bilgi için linki tıklayın   fiilen ayrılık nedeniyle boşanma davası



Hakim İnsan Kokusu Taşıyan Çözüm Getirmelidir 

Gerek boşanma gerekse ferileri olarak tanımlanan nafaka, velayet, tazminat gibi hususlarda mahkeme hakimlerinin temel alması gereken kıstaslar önem arz etmektedir. Yargıtay vermiş olduğu bir kararında bu duruma dikkat çekerek kurulan hükümlerin belirlenen kıstaslar göze alınarak oluşturulması gerektiğini bildirmiştir.


Yargıtay Karar Özeti;

Hakim delilleri takdir ederken olayın ve tarafların özelliklerini, ülke gerçeklerini gözden uzak tutmaması gereklidir. Davada, delillerin değerlendirilmesinde hakimin bu ilkelere bağlı kalmak ve yaklaşım göstermek suretiyle sonuca ulaştığını gösteren bir belirti yoktur. Mahkemece delillerin değerlendirilmesinde büyük etkisi olan bu "beşeri karineye yer verilmeden babaannenin açtığı davanın reddedilmesi insancıl ilişkilere ve gerçeklere aykırı düşen bir kabul şeklidir. Hakim insana, tabiata, gerçeğe, olanağa sırt çevirmeden ve katı kalpler içinde sıkışıp kalmadan uyuşmazlığa "insan kokusu" taşıyan bir çözüm getirmek zorunluluğundadır.

 

Bu konuda daha pek çok şeyden söz edilmesi mümkündür. Hakim insana, tabiata, gerçeğe, olanağa sırt çevirmeden ve katı kalpler içinde sıkışıp kalmadan uyuşmazlığa "insan kokusu" taşıyan bir çözüm getirmek zorunluluğundadır.


Feragat Kesin Hüküm Doğurur

Boşanma davası devam ederken eşlerin barışması veya sair bir nedenle davadan feragat etmeleri yani boşanma davasını kapatmak istemeleri veya davanın tahkikat aşamasında gerekse itiraz aşamalarında belli taleplerinden vazgeçmeleri hukuki sonuçlar doğurmaktadır. İlgili hukuki sonuçların en ağırı feragat talebinden dönülemeyeceğidir. Gerek boşanma davasından gerekse boşanma davasına bağlı tazminat, nafaka gibi taleplerden eşin feragat etmesi halinde bu talepleri reddedilecektir. Üstelik feragat ilke derece mahkemesinin vermiş olduğu karara karşı itiraz aşamasında da yapılabilir. Bu halde feragat talebine bağlı olarak aile mahkemesince kurulmuş hükümlerin yine reddine karar verilir. 


Yargıtay Kara Özeti;

Davalar; TMK'nun 166/1 maddesinde düzenlenen evlilik birliğinin sarsılması hukuki sebebine dayalı boşanma ve boşanmanın fer ‘isi niteliğindeki taleplere ilişkindir. Kadının karardan sonra; istinaf aşamasında, 19.06.2019 havale tarihli dilekçesi ile; maddi, manevi tazminat, çeyiz ve nafaka taleplerinden vazgeçtiğini beyan ettiği anlaşılmış olup, bu beyan, bildirilen taleplerden feragat niteliğindedir. Hukuk Muhakemeleri Kanununun 311. maddesi uyarınca feragat kesin hüküm gibi hukuki sonuç doğurur. Feragatten dönülemez. Açıklanan sebeple ilk derece mahkemesince kadın yararına hükmedilen tedbir ve yoksulluk nafakasının feragat nedeniyle reddine karar vermek gerekir.


Boşanma davasında ilginç karar: Soğuk su tazminat nedeni sayıldı

26 yıllık evli çift boşanma aşamasındayken erkek, eşine "Üstüne bir bardak su iç" manasına gelen soğuk su gönderdi. Bu durumu "kadınlık gururunu rencide edici" olarak nitelendiren mahkeme, kocayı ağır kusurlu sayarak tazminata mahkum etti.

İstanbul'da yaşanan ilginç boşanma davasında emsal bir karara imza atıldı, 26 yıllık evli çift boşanmak için Anadolu Aile Mahkemesi’ne başvurdu. Adam, karısının aşırı kıskanç olduğunu öne sürerek, aralarında duygu ve düşünce birliğinin sağlanamadığını söyledi. Bu iddiaları reddeden kadın ise kocasını sadakatsizlikle suçladı.

Tarafların karşılıklı suçlamalarıyla devam eden boşanma sürecinde, erkek eşine "Üstüne bir bardak su iç" manasına gelen soğuk su gönderdi. Davayı inceleyen Anadolu Aile Mahkemesi ise bu eylemin ‘kadınlık gururunu rencide edici’ olarak nitelendi ve tarafların boşanmasına karar vererek kocanın maddi ve manevi tazminat ödemesine karar verdi.


Yargıtay Son Kararı Verdi

Kadın eş, torununa bakmak için başka bir şehirdeki kızının yanına gitti. Aile Mahkemesi’nin yolunu tutan erkek eş, eşinin evden ayrıldığını öne sürerek terk ihtarında bulundu. Bunun üzerine Aile Mahkemesi’ne başvuran kadın eş, kocasının sürekli hakaret içerikli mektuplar yazdığını, kız kardeşine evlilik teklifi ettiğini öne sürdü.

 

Aile Mahkemesi, erkek eşin baldızına Evlilik teklifinde bulunmasına rağmen davanın reddine hükmetti. Davacı kadın kararı temyiz edince devreye giren Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, kararı bozdu. Aile Mahkemesi, ilk kararında direnince bu kez devreye Yargıtay Hukuk Genel Kurulu girdi. Kurul kararında ;

 

Erkek eşin kusurlu olduğuna hükmetti. Kararda şöyle denildi: “Boşanmaya sebep olan olaylarda erkeğin baldızına evlenme teklif ettiği hususunda yerel mahkeme ve Özel Daire arasında uyuşmazlık bulunmamaktadır. Erkek eşin, gerek ortak çocuğuna yazdığı mektubunda, gerekse kadına SMS olarak gönderilen mesajlarında eşini ilk nişanlısını unutamamakla ve bu nedenle kadın görevlerini yerine getirmemekle suçladığı, ayrıca hakaret içerikli sözler söylediği anlaşılmıştır.

Erkeğin; boşanmaya neden olan olaylara, baldızına evlenme teklif etmesi ve ayrıca eşine hakaret içeren mektup ve mesajlar yazması şeklinde gerçekleştirdiği kusurlu davranışlarıyla sebep olduğu, hâl böyle olunca taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkân vermeyecek nitelikte geçimsizliğin var olduğu, olayların akışı karşısında davacının dava açmakta haklı olduğu ve bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın kanunen mümkün olmadığı açıktır. Mahkeme hükmünün bozulmasına oy birliği ile karar vermiştir.”


Aile İçi Kavgalar Eşe Kusur Olarak Yüklenemez

Açılan boşanma davasında kayınbiraderinin kendisine şiddet uyguladığını iddia eden erkek eş, bu durumun kadına kusur sebebi olarak göstersede dosyanın incelenmesi neticesinde Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, kayınbiraderin eniştesine şiddet uygulamasının kadına kusur olarak yüklenemeyeceğine hükmetti.

Kararda şu ifadelere yer verildi: 

Somut olaya göre kadının kardeşinin erkeğe şiddet uygulaması vakıası, kadına kusur olarak yüklenemez. Gerçekleşen bu duruma göre boşanmaya sebep olan olaylarda davalı erkeğin tamamen kusurlu olduğunun kabulü gerekir. O halde davalı erkeğin ağır kusurlu olduğu kabul edilmesi doğru bulunmayıp bozmayı gerektirmiştir. Tarafların tespit edilen ekonomik ve sosyal durumlarına, boşanmaya yol açan olaylardaki kusur derecelerine, paranın alım gücüne, ihlal edilen mevcut ve beklenen menfaatlerin kapsamına nazaran davacı kadın yararına hükmolunan maddi tazminat azdır. Aile mahkemesi kararının bozulmasına oy birliği ile karar verilmiştir."


Manevi tazminat ve yoksulluk nafakası Nasıl Belirlenir ?

Tarafların tespit edilen ekonomik ve sosyal durumları, boşanmaya yol açan olaylardaki kusur dereceleri, paranın alım gücü, kişilik haklarına yapılan saldırı ile ihlâl edilen mevcut ve beklenen menfaat dikkate alındığında kadın yararına takdir edilen maddî ve manevî tazminat azdır. Hakkaniyet ilkesi ile Türk Borçlar Kanunu'nun ilgili madde hükmü dikkate alınarak daha uygun miktarda maddî ve manevî tazminat takdiri gerekir. Tarafların gerçekleşen sosyal ve ekonomik durumlarına, nafakanın niteliğine, günün ekonomik koşullarına göre kadın yararına takdir edilen yoksulluk nafakası azdır. Mahkemece hakkaniyet ilkesi de dikkate alınarak daha uygun miktarda nafakaya hükmedilmesi gerekir. Tarafların gerçekleşen sosyal ve ekonomik durumlarına, nafakanın niteliğine, günün ekonomik koşullarına göre 2005 doğumlu ortak çocuğun ihtiyaçlarına nazaran takdir edilen iştirak nafakası azdır. Mahkemece hakkaniyet ilkesi de dikkate alınarak daha uygun nafakaya hükmedilmesi gerekir. Bu yönler gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve kanuna aykırı olup, bozmayı gerektirmektedir. 


Mal rejimi Davalarında Zaman Aşımı 10 Yıl !

Yargıtay vermiş olduğu  kararla mal rejiminden kaynaklı alacak davalarında zaman aşımı süresinin 10 yıl olduğunu bildirdi, Yargıtay kararında;

Mahkemece TMK 178. maddesinde düzenlenen 1 yıllık zamanaşımı süresi geçtiğinden ıslah ile artırılan kısmın reddine karar verilmiş ise de, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 17.04.2013 tarih ve 2013/8-375 Esas, 2013/520 Karar sayılı kararıyla edinilmiş mallara katılma rejimi (katılma alacağı) bakımından TMK'nın 5. maddesi yoluyla 6098 sayılı TBK.nın 146. maddesinde yer alan 10 yıllık zamanaşımı süresinin uygulanacağı öngörülmüş, bu görüş Daire tarafından da benimsenmiştir. Bu durumda edinilmiş mallara katılma alacağı davalarında da TMK'nın 5. maddesi yoluyla 6098 sayılı TBK'nın 146.maddesinde yer alan 10 yıllık zamanaşımı süresinin uygulanması gerekecektir, (mülga BK.m.125.). Ancak 10 yıllık zaman aşımının başlaması konusunda duraksama söz konusudur. Ağırlıklı görüş eşler arasında mal rejiminin sona erdiği tarih olan boşanma davasının açıldığı tarih başlangıç süresi olarak kabul edilmektedir. 

Ne var ki 6098 sayılı TBK'nın 153/1-2. bendine göre “Evlilik devam ettiği sürece, eşlerin diğerinden olan alacakları için zaman aşımı işlemeye başlamaz, başlamışsa durur.” Kanunun bu açık hükmü gözetildiğinde başlangıç tarihi olan boşanma davasının açıldığı tarihte mal rejimi eşler arasında sona ermiş olsa bile zaman aşımı işlemeyeceğinden (duracağından) ve boşanma kararının kesinleştiği tarihe kadar da bu durma devam edeceğinden ancak boşanma kararının kesinleşmesinden itibaren TBK.nın 146. maddesinde öngörülen zamanaşımı işlemeye başlayacaktır. Yani zaman aşımının başlangıç tarihinin saptanan bu olgu karşısında boşanma kararının kesinleştiği tarih olarak kabul edilmesi gerekir. Bu halde satın alma tarihi itibariyle edinilmiş mal niteliğindeki aracın 08.01.2009'da 14.750 TL'ye elden çıkarıldığı ve TMK.nın 236. maddesi gereğince bu değerin yarısının davacının katılma alacağını oluşturduğunu gözetilerek ıslah ile artırılan kısmında kabulüne karar vermek gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğra değildir.


Boşanma Nedeniyle Manevi Tazminata Hükmedilme Şartları

Boşanma sebebiyle manevi tazminata hükmedilebilmesi için, tazminat talep eden tarafın kusursuz veya az kusurlu olması yanında, boşanmaya sebep olan olayların kişilik haklarına saldırı niteliğinde olması da gerekir. Boşanmaya sebep olan olaylar bu nitelikte değilse manevi tazminata hükmedilemez. 

Mahkemece yapılan yargılama ve toplanan delillerden; boşanmaya neden olan kusurun, diğer tarafın kişilik haklarına saldırı niteliğinde olması gerekir aksi halde manevi tazminat talebinin reddi gerekir.

Yargıtay kararında;

Boşanma sebebiyle manevi tazminata hükmedilebilmesi için, tazminat talep eden tarafın kusursuz veya az kusurlu olması yanında, boşanmaya sebep olan olayların kişilik haklarına saldırı niteliğinde olması da gerekir (TMK m. 174/2). Boşanmaya sebep olan olaylar bu nitelikte değilse manevi tazminata hükmedilemez. Mahkemece yapılan yargılama ve toplanan delillerden; davalı erkeğin boşanmaya neden olan kusuru, davacı kadının kişilik haklarına saldırı niteliğinde değildir. Öyleyse davacı kadının manevi tazminat talebinin reddi gerekir. Bu husus nazara alınmadan kadın yararına manevi tazminata hükmedilmesi doğru olmayıp bozmayı gerektirmiştir.


Ekonomik şiddet tazminat sebebi

Türk Medeni Kanunu’nun 166/1-2 maddesi uyarınca; Boşanma kararı verilebilmesi için evlilik birliğinin, ortak hayatı sürdürmeleri eşlerden beklenmeyecek derecede temelinden sarsıldığının sabit olması gerekir. Ortak hayatı temelden sarsacak bir durumda ekonomik şiddettir.

Bir boşanma davasında, engelli olan ortak çocuğun bakım ve ihtiyaçlarını göz ardı ederek eşine tek başına bu sorumluluğu yükleyen eş, söz konusu davranışıyla kusurlu bulunmuştur.  Ayrıca bu kusurlu davranışın aynı zamanda kadının kişilik haklarına saldırı niteliğinde olduğuna hükmederek kadın lehine tazminata hükmedilmiştir.

Yargıtay kararında; Kararda şöyle denildi: “Mahkemece, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, tazminata esas olan fiilin ağırlığı ile hakkaniyet kuralları dikkate alınarak davalı-karşı davacı kadın yararına uygun miktarda manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken, bu yön dikkate alınmadan, ‘Kadının kişilik haklarına saldırı olmadığı' gerekçesiyle manevi tazminat talebinin reddi doğru görülmemiş ve bozmayı gerektirmiştir. Mahkeme hükmünün oy birliği ile bozulmasına karar verilmiştir.”

Bu kapsamda uygulanan ekonomik şiddettin kişilik haklarına saldırı niteliği taşıması halinde bu durum ayrıca tazminat gerekçesi de olacaktır.


 Evin Anahtarını Aileye Vermek Kusur Nedeni Sayıldı 

Aile konutu, evlilik sonrası çiftlerin barınmak amacı ile sürekli olarak kullanmış oldukları ve ortak ikamet ettiklerini ifade eder. Aile konutu medeni kanunumuzun gerekçesinde “eşlerin bütün yaşam faaliyetlerini gerçekleştirdiği, yaşantısına buna göre yön verdiği, acı ve tatlı günleri içinde yaşadığı, anılarla dolu bir mekân” olarak tanımlanmıştır.

 

Yargıtay bir boşanma davası için yaptığı temyiz incelemesinde eşin aile konutunun anahtarını ailesine vermesini evin manevi bağımsızlığını ihlal edilmesi olarak kabul ederek ağır kusur nedeni saydı. 

 

Söz konusu kararda evin manevi bütünlüğünün ihlal edilmesi en önemli kıstası oluşturmaktadır. Anahtarın verilmesiyle kök ailenin müşterek konutu kendi evlerinin bir odası gibi kullanması esas itibariyle manevi bütünlüğün ihlali anlamı taşımaktadır. 


Din Değiştirmek Boşanma Nedeni Olarak Kabul Edilmedi

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’ne temyize gelen dava dosyasına göre, F..’de yaşayan A… adlı kadının Yehova Şahitleri’ne katılması üzerine, Y... adlı kocasıyla evliliklerinde sorun çıktı. Boşanmak isteyen koca Y..., F.. Aile Mahkemesi’nde açtığı davada, karısının Yehova Şahitleri adlı gruba katıldığını, din değişikliği nedeniyle eşiyle sorun yaşadıklarını, ortak yaşanılan evin kilise haline geldiğini, evde bu grubun öğretilerinin öğretildiğini, ibadetlerinin yapıldığını, birçok erkeğin ortak yaşadıkları eve girip çıktığını ileri sürdü. Koca, eşinin din değişikliği nedeniyle evliliklerinin temelinden sarsılıp çekilmez bir hal aldığını belirterek, boşanmak istedi. A... adlı kadın da karşı dava açtı, boşanma yanında, nafaka ve tazminat talep etti. 

Aile Mahkemesi, boşanma ve nafaka davalarını birleştirerek, dosyayı karara bağladı. ‘Dini inancın kusur kabul edilemeyeceğine’ hükmeden mahkeme, boşanma davasını kabul ederken, kocanın karşı davasını da reddetti. Karşı davanın ret gerekçesinde, Yehova Şahitleri’nin ‘şiddet’ içeren bir grup olmadığı ve kimsenin dini inançlarından ötürü bu özgürlükleri açısından kusurlu kabul edilemeyeceği gösterildi.Bu kararı, kadın nafaka ve tazminat miktarı, erkek ise kendi boşanma davasının reddi ile, kadına verilen nafaka ve tazminat açısından temyiz etti.Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, mahkemenin kadının din değiştirmesi ve dini inançları nedeniyle kusurlu kabul edilemeyeceği kararını yerinde görerek, oy çokluğu ile onandı


EŞE HAKRETE NAFAKA YOK

Geçimsizlik yaşayan çift mahkemeye başvurarak karşılıklı boşanma davası açmışlar ve evlilik birliğinde geçimsizliğe sebebiyet veren olaylarda birbirlerini suçlamışlardır. Davacı- karşı davalı koca, eşinin sürekli olarak anne babasına; "Bu eve bir daha gelmeyin, sizden nefret ediyorum, kocamı sevmiyorum" şeklinde sözler söylediğini kendisine de “sen kimsin bana karışamazsın, sen salak mısın, sen erkek misin" şeklinde mesaj attığını iddia etmiştir.

Kadın ise bu iddialar karşısında eşinin kendisini ailesinin yanına bıraktığını ve bir daha almadığını öne sürmüş ve nafaka talebinde bulunmuştur.

Yapılan yargılama sonucu kadının yoksulluk nafakası almasına karar verilse de erkeğin itirazıyla konu Yargıtay’a taşındı ve Yargıtay kadının ağır kusurlu olması nedeniyle nafaka alamayacağına hükmetti. Yargıtay karar gerekçesi;

Kesinleşen kusurlu davranışlara göre evlilik birliğinin temelinden sarsılmasında davalı-karşı davacı kadın ağır kusurludur. Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan mali gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir. Boşanmaya sebep olan olaylarda ağır kusurlu eş lehine yoksulluk nafakasına hükmedilemez. Davalı-karşı davacı kadın yararına Türk Medeni Kanunu'nun 175. maddesi koşulları oluşmamıştır. Bu husus gözetilmeden yanılgılı değerlendirme sonucunda yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir. Mahkeme kararının bozulmasına oy birliği ile hükmedilmiştir.” 


Evi terk eden kadın ile şiddet uygulayan eşi eşit kusurlu sayıldı

Şiddet boşanma davalarında önemli bir boşanma nedenidir. Tabi ki şiddetin kabulü ve şiddete rağmen evliliğin devam edeceğini beklemek hayatın olağan akşına uygun değildir. Açılan bir davada kadın eş şiddette uğradığını iddia etmiş, erkek iş ise kadın eşin sürekli olarak evi terk ettiğinden yakınmıştır. Yapılan yargılama sonucunda yerel mahkeme kadın eşi sıklıkla evi terk etmesinden daha az kusurlu, erkek eşi de şiddet nedeniyle ağır kusurlu bularak davayı sonuçlandırmıştır. Söz konusu dava yapılan itiraz neticesinde Yargıtay incelemesinden geçmiş ve Yargıtay, şiddetin kadın eşin “Senden iğreniyorum, nefret ediyorum. Seni sevmiyorum, istemiyorum” söylemleri nedeniyle meydana geldiğini gerekçe göstererek tarafların eşit kusurlu olduğunu bildirmiş ve kararı bozmuştur. Yerel mahkemeye geri dönen karara karşı yerel mahkemenin ilk kararında direnmesi üzerine konu Yargıtay Hukuk Genel Kuruluna gelmiştir. 

 

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu yaptığı incelemede kadın eşin evlilik hayatı boyunca müşterek haneyi defaten terk ettiğini, şiddetin ise son kavgada kadın eşin söylemleri nedeniyle meydana geldiğini vurgu yaparak her iki eşinde eşit kusurlu bulmuştur.

 

Sonuç olarak Yargıtay, şiddetin meydana gelme sebebini ve şiddetin derecesini kusur tespitinde kıstas olarak kabul etmiştir. Ancak unutulmamalıdır ki her olayın gelişimi ve sonucu farklıdır bu nedenle boşanma davalarının incelenmesinde ele alınan kıstaslar her evlilik için aynı sonuçları doğurmaya bilecektir.    


Eşi yalnız bırakmak neden boşanma ve tazminat nedenidir?

Evlilik aynı zamanda yeni bir hayat tarzı oluşturmaktır. Mutlu bir evliliğin temel kuralıda yeni hayat tarzına uyum sağlamaktan geçmektedir. Bireysel özgürlükleri kısıtlamadan ortak alanlar yaratmak eş olmanın temel kurallarından birisidir. Birlikte sevinmek, birlikte gülmek, birlikte ağlamak, birlikte kararlar vermek kısaca hayatı birlikte paylaşmak evli olmanın en temel sorumluluğudur. Bu sayede taraflar kendisini huzurlu ve güvende hissedecek ve aile olmak anlam kazanacaktır.

 

Yargıtay hukuk dairesi de bu temel hususu esas alarak eşini evlilik yıldönümü ve doğum günü gibi özel günlerde ve düğün, yurtdışı/içi gezi, konser gibi sosyal ortamlarda sürekli yalnız bırakmanın boşanma sebebi olduğuna karar vermiştir. Zira bir hayatı paylaşırken sürekli yalnız kalmak eşin kendisini mutsuz hissetmesine, huzurunun bozulmasına, güven hissinin kaybolmasına neden olacaktır. Bekarmış gibi yaşam tarzına devem etmek evliliğin kutsallığına aykırı bir durum teşkil etmektedir.

 

Bu hususu belirtirken Yargıtay’ın vermiş olduğu kararların münferit olaylara dayanmadığını da belirtmek gerekir. Yani eşin zorunlu sebeplerden dolayı bazı anlarda eşini yalnız bırakması hayatın olağan akışına uygundur. Temel mesele eşin mutluluğu yok edecek derecece süreklilik arz eden olaylardır.


Anlaşmalı Boşanma Davası Sırasında Eşin Boşanmayı İstememesi

Anlaşmalı boşanma davasının açılması için tarafların karşılıklı olarak boşanma ve sonuçları üzerinde anlaşması ve mahkemeye başvurmaları gerekir. Ancak bu durum boşanmanın gerçekleşmesi için yeterli değildir. Zira tarafların hakim karşısında hür iradelerini bir kez daha dile getirmeleri gerekecektir. Taraflardan birsinin anlaşma protokolü olmasına rağmen hakim karşısında boşanmak istemediğini dile getirmesi halinde hakim davanın çekişmeli boşanma davası olarak devamına karar vermelidir.

Yargıtayın konuya ilişkin kararı özeti;

Kadın Türk Medeni Kanununun evlilik birliğinin sarsılması maddesine dayalı olarak boşanma davası açmış, erkeğin anlaşmalı boşanmayı kabul etmemesi üzerine mahkemece davanın Türk Medeni Kanununun ilgili maddesi uyarınca kabulüne karar verilmiştir. Erkeğin talebi üzerine karar ile ilgili kanun yararına bozma talebinde bulunulmuştur. Türk Medeni Kanununun ilgili maddesinde evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her birinin boşanma davası açabileceği belirtilmiştir. Evlilik en az bir yıl sürmüş ise, eşlerin birlikte başvurması ya da bir eşin diğerinin davasını kabul etmesi hâlinde, evlilik birliğinin temelinden sarsılmış sayılacağı belirtilerek bu şartların oluşması halinde tarafların anlaşmalı olarak boşanmalarına karar verileceği düzenlenmiştir. Kadının dava dilekçesi ile erkek ile anlaştıklarını belirtilerek anlaşmalı olarak boşanmalarına karar verilmesini talep ettiği, erkeğin duruşmada anlaşmalı olarak boşanmak istemediğini beyan ettiği ve davanın böylece çekişmeli boşanma davasına dönüştüğü anlaşılmaktadır. Mahkemece yapılacak iş taraflara iddia ve savunmalarının dayanağı bütün vakıaların sıra numarası altında açık özetlerini içeren beyan ile iddia ve savunmanın dayanağı olarak ileri sürülen her bir vakıanın ispatını sağlayacak delillerini sunmak ve dilekçelerin karşılıklı verilmesini sağlamak üzere süre verilip ön inceleme yapılarak tahkikata geçildikten sonra usulüne uygun şeklide gösterilen deliller toplanarak gerçekleşecek sonucu uyarınca karar verilmekten ibarettir. Mahkemece yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmektedir.


Evlilik Öncesi Yaşananlara Dayanarak Boşanma Davası Açılamaz

Evlendikten iki ay sonra rahatsızlanan eşini hastaneye götüren koca, eşinin hamile olduğunu öğrenmiş, bu durum karşısında eşinin evlenmeden önce başka birinden hamile kaldığını gerekçe göstererek boşanma davası açmıştır.

 

Aile mahkemesi erkeği haklı bularak tarafları boşasa da kadın eşin itirazları sonucu dosya Yargıtay incelemesine geldiğinde Yargıtay; çiftler arasında sadakat yükümlülüğünün evlendikten sonra başlayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir. Yargıtay boşanma davası yerine evliliğin iptali davası açılması gerektiğini de bildirmiştir.

 

Yargıtay Karar Özeti;

Eşinde bulunmaması onunla birlikte yaşamayı kendisi için çekilmez bir duruma sokacak derecede önemli bir nitelikte yanılarak evlenen kişi evlenmenin nispi butlan ile iptalini isteyebilir. İptal davası açma hakkı, iptal sebebinin öğrenildiği veya korkunun etkisinin ortadan kalktığı tarihten başlayarak altı ay ve herhâlde evlenmenin üzerinden beş yıl geçmekle düşer. Tarafların sadakat yükümlülüğü evlilik birliğinin kurulmasıyla başlar. Davalı kadının evlilik öncesi cinsel ilişki yaşamış olması boşanma davasında davalı kadın için kusur oluşturmaz, ancak koşulları var ise evliliğin nispi butlan ile iptali davasına konu olabilir. Evlilik birliği kurulmadan önceki nedenlere dayanılarak boşanma davası açılamaz. Evlilik birliği kurulduktan sonra kadından kaynaklanan başkaca bir kusurlu davranış da ispatlanamamıştır. Bu durumda davacı erkeğin boşanma davasının reddi gerekirken, kanun hükümlerinin yorumunda yanılgıya düşülerek boşanmaya karar verilmesi usul ve kanuna aykırı olup bozmayı gerektirmektedir.


Kıskançlığa Bağlı Boşanma Davalarına Yeni Kıstas  

Kıskançlık boşanma sebepleri arasında önde gelmektedir. Tatbiki kıskançlığın sınırları önem arz eder. Zira kıskançlığın olmadığı bir ilişki türü yoktur. Ancak aşırı derecede kıskançlık sonucu hayatın çekilmez kılınması mutlak bir sorun oluşturacaktır. Her sözde ve her davranışında bir ima aramak, kafada senaryo yazıp eşi suçlamak, anlamı olmayan kısıtlamalar getirmek müşterek hayatı olumsuz etkileyecektir.

Yargıtay bir boşanma davasında eşin kıskançlığının erkeğin davranışlarına bağlı olması halinde kadına bir kusur yüklenemeyeceğine karar vererek kıskançlık durumuna yeni bir kıstas getirmiştir.  


Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, “Kadının aşırı kıskançlığı, erkeğin güven sarsıcı davranışlarından kaynaklanıyorsa kıskançlık kadına kusur olarak yüklenemez”


Kıskançlık nedeniyle eşe baskı yapılması durumunda durumun boşanma davasında kusur olarak kabul edilmesi için kıskançlığın kaynağının eşin güven sarsıcı hareketlerinden kaynaklandığına karar verilerek kıskançlığa bağlı açılacak boşanma davalarına yeni bir kıstas getirilmiştir. 


Kadını Değersizleştirmek Boşanma Nedeni

Evlilik birliğinin temelinden sarsılması genel bir boşanma nedendir. Evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına dayalı boşanma davası açıldığında durumu kanıtlayacak somut olayların mahkemeye sunulması gerekmektedir. Evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına neden olabilecek birçok somut olay her evlilikte yaşana bilir. Yargıtay’ın mevcut boşanma davalarına vermiş olduğu kararlar genel bir boşanma nedeni olan evlilik birliğinin temelinden sarsılması hususunu somutlaştırmaktadır. 

 

Bu kapsamda Yargıtay’ın vermiş olduğu kararlardan birisi de eşi değersizleştirmektir. Yargıtay erkeğin eşine "Sen ancak benim paramla varsın, sen ben yoksam hiçsin" demesini kadının değersizleştirilerek aşağılanmasına neden olduğunu kabul etmiştir. Bu kapsamda mahkeme evlilik birliğinin temelinden sarsıldığını kabul ederek tarafların boşanması yönünde hüküm kurmuştur.


İlk eşten olan çocuğa yeni eşin soyadı verilebilir mi?

İlk eşinden boşanan ve çocuğunun velayetini alan kadın, sonrasında yaptığı yeni evlilikte yeni eşinin soyadını ilk evliliğinden olan çocuğuna vermek için dava açmıştır. Aile mahkemesi yaptığı inceleme sonucu kadının davasını kabul ederek, ilk eşten olan çocuğun kadının yeni eşinin soy adını almasına karar vermiştir.

Ancak Yargıtay yaptığı inceleme sonucunda evlilik içerisinde doğan çocuğun, doğumla kazandığı soyadının kadının yeni evliliğiyle kazandığı soy adıyla değiştirilmesine ilişkin yasal bir düzenleme olmaması nedeniyle kararı bozmuştur. Böylelikle şu an için ilk evlilikten olan çocuğun soy adının yeni eşin soy adıyla değiştirilmesinin önü kapanmıştır.


Devam Haberler İçin Tılayın>>>>

 


Yorumlar (0)

Henüz yorum yapılmamış, ilk yorumu siz yazın.

Yorum Yaz