Doğum Sonrası Evlilikler Neden Yıpranıyor?

.
Ankara boşanma avukatı ">Ankara boşanma avukatı
Araştırmalar, ilk çocuktan sonraki iki yılın, evliliklerin en riskli dönemi olduğunu ortaya koyuyor. Türkiye’de Aile Mahkemelerinde görülen çok sayıda davada, doğum sonrası yaşanan iletişim kopukluklarının boşanma sebepleri arasında olduğu görülmektedir. Çünkü bu dönem yalnızca anne-bebek ilişkisi değil, eşler arası bağın yeniden kurulması zorunluluğu doğurur.


Peki doğum sonrası yaşanan sorunlar hangi koşullarda boşanma sebebi olabilir? Türk Medeni Kanunu’nun öngördüğü sorumluluklar kapsamında soruların yanıtlarını birlikte inceleyelim.


İçindekiler


    Doğum Sonrası Evlilikler Neden Zorlanır?


    Doğum sonrası dönem, birçok çift için hem fiziksel hem de duygusal anlamda yeni bir hayata geçiştir. Bu geçiş süreci, çoğu zaman romantik ilişkide belirgin bir gerilime yol açar. Özellikle annenin yaşadığı hormonal değişiklikler, doğumu izleyen haftalarda yoğun ruhsal dalgalanmalara neden olabilir. Bununla birlikte, yeni doğan bebeğin ihtiyaçları nedeniyle ciddi bir uyku eksikliği yaşanır; bu da hem zihinsel hem bedensel tükenmişliği artırır. Sürekli yorgunluk, eşler arasında sabırsızlık ve anlayışsızlığa zemin hazırlar. Sonuç olarak, evlilikte daha önce görülmeyen çatışmalar ortaya çıkabilir.

    Yeni bir bebeğin gelişiyle birlikte, evdeki sorumluluk dengesi dramatik şekilde değişir. Ancak bu değişim her zaman adil bir şekilde gerçekleşmez. Toplumsal rollerin etkisiyle, kadınlar çoğu zaman bebeğin bakımını üstlenmek zorunda kalır ve bu durum hem fiziksel hem de duygusal olarak onları yıpratır. Erkek partnerler ise çoğunlukla dışsal destekleyici rolünde kalırken, içsel emek – yani düşünsel planlama, duygusal düzenleme, sürekli hazır bulunma – çoğu zaman kadınlara düşer. Bu “görünmeyen emek” yükü, kadının kendini yalnız, anlaşılmamış ve tükenmiş hissetmesine yol açar. Eşler arası beklenti uyumsuzluğu çatışmalara zemin hazırlar ve zamanla ilişkinin duygusal dengesi bozulabilir.

    Doğum sonrası dönemde çiftler arasında iletişim sıklığı ve kalitesi ciddi ölçüde azalabilir. Zamanın büyük bir kısmının bebek bakımına ayrılması, eşlerin birbiriyle nitelikli vakit geçirememesine yol açar. Bu durum, duygusal bağın zayıflamasına ve eşlerin birbirlerinden uzaklaşmasına neden olur. Özellikle kadınların yaşadığı duygusal yükün görünmezliği, erkek partnerin yeterince destekleyici olmadığı algısını güçlendirebilir. Öte yandan, erkekler de dışlanmış ya da ikinci planda hissedebilir. Bu karşılıklı kırılmalar, açık bir şekilde ifade edilemediğinde, evlilikte yalnızlık duygusu derinleşir. Böylece, ilişkinin temel dayanaklarından biri olan duygusal yakınlık yerini sessiz bir uzaklığa bırakır.

    Bu süreç hem annenin hem babanın hayatını kökünden değiştirir. En sık karşılaşılan sebepler:


    Hormonal ve Duygusal Değişimler

    Annenin psikolojisindeki hızlı değişim, yoğun kaygı ve yorgunluk çift ilişkisine yansır.


    Uyku Düzensizliği ve Yorgunluk

    Fiziksel bitkinlik, eşlerin sabır ve iletişim kapasitesini düşürür.


    Duygusal Yakınlığın Zayıflaması

    Anne-baba rollerine geçişte eş olma rolü gölgede kalır: “Sadece ebeveyniz.”


    Toplumsal Baskılar ve Müdahaleler

    Aile büyükleri ve çevrenin müdahaleleri, ev içi çatışmaları artırır.


    Sosyal Hayattan Kopuş

    Destek mekanizmalarının kaybı, ilişkisel yalnızlığı artırır.


    Tüm bu unsurlar bir araya geldiğinde, evlilik birliği ciddi şekilde yıpranabilir.


    TMK 185 ve 166 Kapsamında Hukuki Sorumluluklar

    TMK 185’e göre eşlerin birbirine karşı sadakat, destek olma ve birlikte yaşama yükümlülüğü vardır. Bu dönemde:

    • Babanın eşine ilgisizlik göstermesi, dışlaması
    • Annenin eşini sürekli değersizleştirmesi
    • Ev içi şiddet (psikolojik-fiziksel)
    • evlilik birliğini temelden sarsabilir.


      Detaylı bilgi için bkz: 


      Yargıtay’ın Doğum Sonrası Yaklaşımı

      Yargıtay’ın birçok içtihadında:

      • Doğum sonrası eşe ilgisizlik
      • Annenin duygusal durumunu küçümseyici davranışlar
      • Eşin aile içinde yalnız bırakılması
      • kusur sayılmaktadır.


        Özellikle, doğum sonrası depresyon döneminde eşin destekten yoksun bırakılması; mahkemelerce kişilik haklarına saldırı niteliğinde değerlendirilmiştir.


        Yargıtay’ın yaklaşımı nettir:  

        “Doğum sonrası destek yükümlülüğünü yerine getirmeyen eş, evlilik birliğinin sarsılmasına sebep olabilir.”


        Delil ve İspat

        İddialar mutlaka delille desteklenmelidir. Hukuken kullanılabilecek başlıca deliller:

        • Mesajlar, sosyal medya yazışmaları
        • Tanık beyanları (özellikle aile/komşu gözlemleri)
        • Psikolojik destek raporları
        • Ev içi davranış örüntüleri


        • Kusur Tespiti

          Boşanma davalarında, yaşanan her olay ayrı ayrı değerlendirilmez. Mahkeme, evlilik birliğine olan toplam etkisini dikkate alarak bir sonuca varır. Olayların kronolojisi, bağlamı, tarafların tepkileri ve bunların evlilik dinamiğine etkisi hep birlikte ele alınır. Bu yaklaşım, "bir defalık hata" ile "devamlı kusurlu davranış" arasındaki farkı ortaya koyar.

          1. Davranış, Eşe Zarar Verir Nitelikte mi?

          Değerlendirme yapılırken öncelikle bir eşin davranışının diğer eş üzerinde psikolojik, duygusal, fiziksel ya da sosyal zarar doğurup doğurmadığına bakılır. Bu zarar doğrudan veya dolaylı olabilir:

          Doğrudan zarar: Hakaret, şiddet, aldatma, aşağılama, küçük düşürme gibi eylemler.

          Dolaylı zarar: Aşırı ilgisizlik, ekonomik baskı, aile ilişkilerinde dışlayıcılık, sosyal izolasyon gibi davranışlar.

          Bu zarar, bir eşin kişilik haklarını ihlal ediyorsa, boşanma sebebi sayılabilir.

          2. Davranışlarda Devamlılık Var mı?

          Kusurlu davranışın tekil mi yoksa süreklilik arz eden bir nitelikte mi olduğu çok önemlidir. Tek seferlik bir hata, bazen affedilebilir ya da telafi edilebilirken; süreklilik gösteren davranışlar, evlilik birliğini kökten sarsar:

          Örnek: Sürekli alkol kullanımı ve bunun evliliğe etkileri

          Sürekli hakaret, ev işlerini paylaşmama, ilgi göstermeme, uzak durma

          Süreklilik, aynı davranışın sık tekrar etmesi olabileceği gibi, farklı fakat aynı sonucu doğuran eylemlerin zinciri şeklinde de olabilir.

           3. Ortak Hayat Fiilen Sona Ermiş mi?

          Eşler arasında fiilen bir ayrılık hali başlamışsa, yani ev içi iletişim durmuş, birlikte yaşama iradesi ortadan kalkmışsa, bu durum evlilik birliğinin fiilen sona erdiğine işaret eder. Aşağıdaki örnek durumlar bu kapsama girer:

          Eşlerin aynı evde yaşamasına rağmen birbiriyle konuşmaması, ortak etkinliklerden kaçınması

          Farklı evlerde yaşamaya başlamaları

          Evlilik yükümlülüklerinin (sadakat, dayanışma, birlikte yaşama) yerine getirilmemesi

          Fiili ayrılık, mahkemeler için boşanmanın somut delillerinden biridir.


          Sonuç: Kusurun Ağırlığı ve Evliliği Sürdürme İradesi

          Tüm bu unsurların sonunda mahkeme şu iki soruya yanıt arar:

          Hangi eş daha ağır kusurludur?

          Mahkeme, olayların taraflara etkisini tartarak eşlerden hangisinin boşanmaya daha fazla sebebiyet verdiğini değerlendirir.

          Eşlerin evliliği sürdürme iradesi var mı?

          Eşlerden biri tüm yaşananlara rağmen evliliği sürdürmek istiyorsa, bu irade değerlendirilir. Ancak bu irade, makul ve gerçekçi olmalıdır.

          Boşanma davalarında yargı organları olayları sadece kronolojik ve bireysel olarak değil, ilişkinin bütününe etkisi, eşler üzerindeki sonuçları, devamlılık, ve kusur dengesi gibi daha geniş bir çerçevede değerlendirir. Amaç, sadece bir olay üzerinden değil, evliliğin gerçekten sürdürülebilir olup olmadığını anlamaktır.


          Sık Sorulan Sorular


          Doğum sonrası yaşanan sorunlar boşanma sebebi midir?

          Doğum sonrası süreçte yaşanan her sorun tek başına boşanma sebebi olmaz. Ancak ilgisizlik, duygusal ve psikolojik şiddet, aşağılayıcı tutum, iletişimsizlik gibi davranışlar süreklilik taşıyor ve evlilik birliğini çekilmez hale getiriyorsa, TMK 166 kapsamında boşanmaya gerekçe olabilir.


          Doğum sonrası dönemde ortaya çıkan her çatışma veya gerginlik tek başına boşanma sebebi olmaz. Ancak ilgisizlik, küçük düşürücü sözler, psikolojik şiddet, eşe karşı destekten kaçınma ve iletişimin tamamen kopması gibi davranışlar uzun süre devam ediyorsa, bu durum evlilik birliğini çekilmez hale getirir. Bu noktada doğum sonrası yaşanan sorunlar, TMK 166 kapsamında boşanma sebebi olarak kabul edilebilir.


          Bu dönemde eşin destek olmaması kusur sayılır mı?

          Evet. Yargıtay kararlarına göre eşin, doğum sonrası dönemde partnerini yalnız bırakması, duygusal ihtiyaçlarına kayıtsız kalması ve ev içi yükü tamamen kadına bırakması kusur sayılmaktadır. Bu durum evlilik birliği içindeki birlikte yaşama ve destek olma yükümlülüğünün ihlali olarak değerlendirilir.


          Boşanma davasında bu durumu nasıl ispatlarım?
          Bu süreçte yaşanan sorunlar aşağıdaki delillerle ispatlanabilir:
          • Mesaj kayıtları
          • Aile veya yakın çevreden tanık beyanları
          • Psikolojik destek alındıysa buna ilişkin raporlar
          • Tartışma anlarını ortaya koyan yazışmalar
          • Ev içindeki davranış örüntülerini gösteren bilgiler
          Hakim olayları parça parça değil, bütün olarak değerlendirir ve kusurun hangi eşten kaynaklandığını delillerle birlikte belirler.


          Bunları da merak edebilirsiniz





            Hukuki Uyarı: Bu metin genel bilgilendirme niteliğindedir. Somut olaylar farklılık gösterebilir.




            Yorumlar (0)

            Henüz yorum yapılmamış, ilk yorumu siz yazın.

            Yorum Yaz