Yargıtay ; Aldatma ve Şiddet Eşit Kusur
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, boşanma davalarında emsal niteliği taşıyan bir karara imza attı. Kararda, fiziksel şiddet ve sadakat yükümlülüğünü ihlal eden taraflar arasında kusur değerlendirmesi yapıldı ve boşanmaya sebep olan olaylarda eşlerin eşit kusurlu olduklarına hükmedildi. Bu kararla birlikte eşit kusurlu eşin, maddi ve manevi tazminat talep etmesinin mümkün olmadığı vurgulandı.
Olayın Geçmişi
Evlilik birliğini sürdüremeyen çift, 2019 yılında karşılıklı boşanma davası açtı. İlk Derece Mahkemesi, erkeğin fiziksel şiddet uyguladığını ve kadının sadakat yükümlülüğünü ihlal ettiğini tespit ederek tarafların boşanmasına karar verdi. Kadın az kusurlu, erkek ağır kusurlu bulundu. Mahkeme, çocukların velayetini anneye verdi ve maddi manevi tazminat ile nafaka ödenmesine hükmetti.
Bölge Adliye Mahkemesi'nden Değişiklik
Mahkemenin bu kararı üzerine, her iki taraf da istinaf yoluna başvurdu. Bölge Adliye Mahkemesi, erkeğin daha az kusurlu olduğuna ve kadının ağır kusurlu sayılmasına karar vererek erkeğe maddi ve manevi tazminat ödenmesine hükmetti. Kadının tüm nafaka talepleri ise reddedildi.
Yargıtay Kararı: Eşit Kusur
Dosya Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'ne taşındı. Yargıtay, kadına sadakat yükümlülüğünü ihlal etmesi nedeniyle kusur yüklenirken, erkeğin fiziksel şiddet uyguladığı ve evlilik birliğine maddi-manevi katkı sağlamadığı gerekçesiyle eşit kusurlu olduklarına karar verdi. Yargıtay, bu kusur durumuna dayanarak erkeğin tazminat taleplerini reddetti ve kararı bozdu.
Direnme ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesi, Yargıtay'ın bozma kararına karşı direnerek, kadının ağır kusurlu olduğunda ısrar etti. Fakat Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, eşlerin eşit kusurlu olduklarına hükmederek, eşit kusurlu eşin tazminat alamayacağına karar verdi. Kurul, erkek tarafının tazminat taleplerini reddetti. HGK 2024/147
Boşanma Davasında Zina İddiası: Yargıtay Kararı Bozdu
Olayın Özeti:
- Davacı KADIN ve davalı ERKEK arasındaki karşılıklı boşanma davasında, ilk derece mahkemesi, tarafların Türk Medeni Kanunu (TMK) m.166/1'e dayalı boşanma davalarını kabul etmiş ve zina gerekçesiyle açılan davanın reddine karar vermiştir.
- Davacı KADIN, nafakalar ve velayet ile ilgili mahkeme kararlarını temyiz etmiştir. Davalı ERKEK ise kadının davasının kabulü ve zina gerekçesiyle açtığı davanın reddi üzerine temyiz başvurusu yapmıştır.
- Bölge Adliye Mahkemesi, tarafların istinaf başvurularını esastan reddetmiştir.
Kararın İncelenmesi:
- Dosya kapsamına göre, davacı kadının üçüncü bir kişi ile mesajlaştığı ve bu mesajların davalı erkek tarafından dosyaya sunulduğu belirlenmiştir. Bu mesajlar arasında "En yakın zamanda tekrar tadına bakmak dileğiyle canım" gibi ifadeler yer almaktadır.
- Tanık ifadeleri ve adli soruşturma evrakına göre, mesajların üçüncü kişinin kız arkadaşı tarafından davalıya gönderildiği sabittir.
- Mesaj içerikleri ve adli soruşturma evrakı, zina iddiasının ispatlandığını göstermektedir.
Sonuç:
Yargıtay, zina gerekçesiyle açılan davanın delillerinin yeterince değerlendirilmediğini ve bu nedenle ilk derece mahkemesi kararının bozulması gerektiğini belirlemiştir. Dosya, yeniden değerlendirilmek üzere ilk derece mahkemesine gönderilmiştir( Y.2.HD. 2022/7092)
Eşini Bıçaklayan Koca ile Aldatan Kadın Eşit Kusurlu
Taraflar arasında yaşanan son olay ; Komşular, davalı-birleşen davacı (erkek) M.'ye, eşinin (davacı-birleşen davalı kadın) ortak eve sürekli aynı erkeği aldığını ve o anda da üçüncü şahsın evde olduğunu bildirmişlerdir.
Olayın Gerçekleşmesi: M. eve gittiğinde, evde tanımadığı bir erkeği (Ü. adlı şahıs) tuvalette saklanmış halde bulmuştur. Bu sırada Ü., M.'ye yumruk atarak evden kaçmıştır.
Şiddet Olayı: Olay sırasında M., kadın eşini hayati tehlike oluşturacak şekilde yaralamış, kadının sırtından bıçaklandığı ve hayati tehlike geçirdiği Edirne 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yapılan yargılamada tespit edilmiştir.
Taraflar ve Dava Süreci
- Taraflar: Davacı-birleşen davalı (kadın) ve davalı-birleşen davacı (erkek)
- İlk Dava: Davacı-birleşen davalı, evlilik boyunca psikolojik baskı, şiddet ve ihanet suçlamaları yaralama nedeniyle boşanma, velayet, nafaka ve manevi tazminat talebiyle dava açmıştır.
- Karşı Dava: Davalı-birleşen davacı, asıl davanın reddini talep etmiş, daha sonra birleşen dava ile aldatma nedeniyle boşanma, velayet ve tazminat taleplerinde bulunmuştur.
- İlk Derece Kararı: Edirne 1. Aile Mahkemesi, her iki davanın kabulüyle tarafların boşanmalarına karar vermiş, velayeti anneye vermiş ve nafaka düzenlemiştir. Kadın eşin ağır kusurlu olduğuna karar verilerek nafaka ve tazminat talepleri reddedilmiş, erkek eşe manevi tazminat verilmiştir.
- Yargıtay Kararı: Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, tarafların eşit kusurlu olduğu gerekçesiyle kararı bozmuştur. Ayrıca, kadın eşin yoksulluk nafakası talebinin kabul edilmesi gerektiği belirtilmiştir.
- Direnme Kararı: Yerel Mahkeme, kadın eşin sadakatsiz davranışlarının evliliği temelinden sarstığını ve ağır kusurlu olduğunu belirterek önceki kararında direnmiştir.
Hukuk Genel Kurulu Kararı
Uyuşmazlık: Tarafların kusur derecelerinin belirlenmesi ve buna göre nafaka ve tazminat şartlarının oluşup oluşmadığı.
Genel Kurul Kararı: Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, yaşama hakkının ihlali nedeniyle aldatma durumu olsa da tarafların en azından eşit kusurlu olduklarını belirterek direnme kararını bozmuştur. Kadın eşin ağır kusurlu kabul edilmesi ve erkek eş lehine manevi tazminat verilmesi doğru bulunmamıştır. (HGK.2020/987)
Ters İlişki Boşanma Nedenidir
Davacı, çocuklarının olmadığını, erkeğin kendisine bağımsız konut temin etmediğini, ailesinin hakaret ve küfrettiğini ve erkeğin fiziksel ve cinsel şiddet uyguladığını belirterek boşanma davası açmıştır.
Aile Mahkemesi erkeğin eşine karşı ters ilişkide bulunduğunu kabul ettiği ve kadın eşin kusurlu davranışının ispatlanamadığı gerekçesiyle erkeğin karşı davasını reddetmiş, kadının boşanma davasını kabul etmiştir.
Erkek eşin karara itiraz etmesi üzerine istinaf mahkemesi; erkeğin eşini ters ilişkiye zorladığına dair delil bulunamadığı gerekçesiyle asıl davanın reddine karar vermiştir.
Dosya Yargıtay’ incelemesine geldiğinde; Erkeğin eşini ters ilişkiye zorladığına ilişkin iddiaların beyanlardan anlaşıldığı belirtilerek İstinaf Mahkemesi kararının bozulmasına karar verilmiştir.
Ancak Yargıtay kararına İstinaf mahkemesi direnmiş ve ilk kararında ısrarcı olunca dava Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun önüne gelmiştir.
İki yüksek mahkemenin aynı konuda verdiği farklı kararları inceleyen genel kurul; erkeğin hakkında açılan ceza soruşturmasında verdiği ifadede “eşim ile çok sayıda cinsel ilişkiye girdim yine anal yolla da ilişkiye girdiğim olmuştur. Tahminen üç kez anal yoldan cinsel ilişkiye girdik, bunların birincisi eşimin isteği ile ikinci benim isteğimle üçüncüsü ise ortak kararımız ile olmuştur.” Beyanını esas alarak; erkeğin eşini zorla cinsel ilişkiye girmeye zorladığına dair beyanlarının bulunduğu kabul edilmiş ve direnme kararı bozulmuştur.
Neticeden doğal olmayan yoldan cinsel ilişkiye girmek cinsel şiddet olarak kabul edilerek boşanmada kadın eş haklı bulunmuştur.
Aldatma Cinayete Gerekçe Sayılmadı
Yargıtay, karısını öldüren kocanın ağırlaştırılmış müebbet cezasını aldatma iddiasını tahrik gerekçesi saymayarak onadı.
Salihli Ağır Ceza Mahkemesi, “Aldatma karşısında duyulan öfke ile gerçekleştirilen eylemin cinayete gerekçe olamayacağı” nedeniyle, sanığa haksız tahrik indirimi uygulamayarak, kasten adam öldürmeden ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verdi. Dosya temyiz için Yargıtay 1. Ceza Dairesi’ne geldi. Yargıtay da kadın cinayetlerinde verilen cezalara emsal oluşturacak karara imza attı. Yargıtay, kararla, yerel mahkemenin verdiği ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını onadı.
Yabancıların Boşanması Hakkında Yargıtay Kararı
I. Dava: Davacı kadın, davalının kendisine sürekli hakaret ettiğini, fiziksel şiddet uyguladığını, evin ihtiyaçlarını karşılamadığını ve dışarı çıkmasına izin vermediğini belirterek boşanma, velayetin kendisine verilmesi, tedbir ve yoksulluk nafakası, maddi ve manevi tazminat talepleriyle dava açmıştır.
II. Cevap: Davalı erkek, davaya cevap vermemiştir.
III. İlk Derece Mahkemesi Kararı: Mahkeme, davalının tam kusurlu olduğuna ve davacının kusursuz olduğuna karar vererek boşanmalarına, velayetin anneye verilmesine, nafaka ve tazminat taleplerinin kabulüne hükmetmiştir.
IV. İstinaf: Davalı erkek vekili, İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf başvurusunda bulunmuş ancak Bölge Adliye Mahkemesi, başvuruyu esastan reddetmiştir.
V. Temyiz: Davalı erkek vekili, Bölge Adliye Mahkemesi kararına karşı temyiz başvurusunda bulunmuş ve kararda hukuka aykırılık olduğunu iddia etmiştir.
VI. Yargıtay Kararı: Yargıtay, araflar Suriye vatandaşı olup, 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu hükümlerine göre geçici koruma statüsünde yer almaktadır. Buna göre dava, tarafları bakımından "yabancılık" unsuru taşımaktadır. Bu durumda davada uygulanacak hukuk, 5718 sayılı Kanun'un 1 inci maddesi hükümlerine göre tespit edilecektir. Bu Kanuna göre, boşanma ve ayrılık sebepleri ve hükümleri, eşlerin müşterek milli hukukuna tabidir. Tarafların Suriye vatandaşı olup yabancılık unsuru taşıdığını ve uygulanacak hukukun belirlenmesi gerektiğini belirterek İlk Derece Mahkemesi kararını bozmuştur. Bozma kararı, İlk Derece Mahkemesi'ne ve Bölge Adliye Mahkemesi'ne gönderilmiştir.
Sonuç: Yargıtay, usul ve esasa ilişkin eksiklikler nedeniyle kararı bozmuş ve dosyanın yeniden incelenmesi gerektiğine karar vermiştir.
Borçlanma Güven Sarsıcı Davranış Şekli Oluşturur
Müşterek yaşam evlilik birliği içerisinde karşılıklı güven algısıyla yönetilmelidir. Eşler aile huzurunu etkileyebilecek olaylara ilişkin ortak kararlar almalıdır. Bu durumun ihlali aile huzurunu ve mutluluğunu bozacağı için boşanma gerekçesi oluşturacaktır. Yargıtay vermiş olduğu kararında eşten habersiz borçlanmayı ve icra takibi uygulanmasına sebebiyet veren kocayı kusurlu bularak tazminata ödemesine karar vermiştir.
Karar Özeti;
“Toplanan delillerden evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına sebep olan olaylarda, eşinden habersiz borçlanarak ve kredi çekerek hakkında icra takibi yapılmasına ve eve haciz gelmesine sebebiyet veren erkek tamamen kusurlu olup, erkeğin bu davranışları aynı zamanda kadının kişilik haklarına saldırı teşkil eder niteliktedir. Öyleyse tarafların ekonomik ve sosyal durumları, fiilin ağırlığı ve hakkaniyet kuralları gözetilerek davacı karşı davalı kadın yararına uygun miktarda manevi tazminata hükmedilmesi gerekir. Bu yönler gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve kanuna aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir" denildi.
ANAYASA MAHKEMESİ MAL REJİMİN TASFİYESİNE YÖNELİK KARAR
Başvurucu temyiz dilekçesinde, taşınmazın edinilmesindeki katkısının boşandığı kocasına oranla daha fazla olduğunu, hem öğretmenlik yaparak kazandığı gelirle maddi katkı sağladığını hem de ev yaşamında gerekli ve zaruri işleri ifa ederek katkıda bulunduğunu açıklamıştır. Başvurucu bu sebeple taşınmazın edinilmesindeki katkısının %60 oranında olduğu kanaatine itibar edilerek taleplerinin tamamen kabulüne karar verilmemesinin hatalı olduğunu ileri sürerek Anayasa Mahkemesine 2016/3580 esas numarasıyla başvurmuştur.
Özetle müşterek konut edinimine hem çalışarak hem ev işlerine katkı sağlayarak yapılan emeğin eşit değerlendirilmesini başvurucu hak ihlali orak görmüştür. Türk Medeni Kanunu'na (TMK) göre, mal rejiminin tasfiyesi durumunda katılma paylaşım oranı belirlenirken eşler arasında eşitlik ilkesi esas alınır. Yani, evlilik birliği sırasında edinilen mal varlığı, kişisel mal niteliğinde değilse boşanma halinde katılma oranı olarak eşit olarak paylaşılır.
Bu durumu esas alan Anayasa Mahkemesi başvurucunun ilgili başvurusunun iddialarının özünün adil yargılanma hakkının güvencelerinden olan makul sürede yargılanma, gerekçeli karar ve mahkemeye erişim haklarına ilişkin olduğu, bu kapsamda bir inceleme yapılması gerektiği değerlendirilmiş ve iddiaalrı açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar kılmıştır.
Birlikte Yaşamayı Zorlaştırmak Boşanma Nedenidir
Evlilik birliğinin en temel unsurlularından birisi de eşlerin aynı çatı altında yaşamasıdır. Müşterek hayat olarak adlandırdığımız bu durum evlilik birliğinin getirdiği sorumluklardan birisidir. Müşterek yaşam içerisinde eşler her ne konuda olursa olsun birbirlerinin yaşamını zorlaştıracak davranış şekillerinden kaçınmalıdır. Aksi durum müşterek yaşam zorlaşacak hatta müşterek yaşam çekilmez hal alacaktır. Bu durumda haklı bir boşanma gerekçesi oluşturmaktadır. Temizlik konusunda özensizlik müşterek yaşamayı zorlaştıracağı için Yargıtay tarafından kabul edilmiş boşanma gerekçesidir. Temizlik hususuna dikkat etmeyerek birlikte yaşamayı zorlaştırmak boşanma gerekçesi oluşturmaktadır.
Yapılan yargılama ve toplanan delillerden, erkeğin birlik görevlerini yerine getirmediği, kadının ailesi ile görüşmesine engel olduğu, kadına ve ailesine cahiller diyerek hakaret ettiği, kişisel bakım ve temizliğine dikkat etmediği, bu nedenle kusurlu olduğu mahkemece dinlenen davacı tanıklarının beyanından anlaşılmaktadır. Diyerek durumu Yargıtay Hukuk Genel Kurulu boşanma nedeni olarak kabul etmiştir.
Ayrıca şu hususuda belirtmekte yarar varki belirli boşanma gerekçelerini tek başına gösterip alınan tazminatı sırf o gösterilen gerekçe nedeniyle alınmış gibi gösteren haberler hatalıdır. Zira boşanma davaları tek bir olaya dayanılarak açılmaz ve mahkemece evlilik birliği bir bütün olarak değerlendirilir. Duş almadı tazminat kazandı, eşine "alo" dedi diye tazminat kazandı veya şu gerekçeyle tazminat kazanıldı, boşanma nedeni oldu gibi haberler yanıltıcıdır.
Örneğin duş almayarak birlikte yaşamı zorlaştırma gerekçesinin yanında ekonomik, cinsel, fiziksel şiddet iddialarınında bulunduğu davada kabul gerekçelerinden biriside duş almamak ise verilen tazminat sadece bu gerekçeyle verilmiş olarak değerlendirilemez Yine "alo" demek boşanma nedeni değildir. Alo kelimesini argo olarak kullanarak hitap etmek kırıcı ve aşağılayıcı olduğu için gerekçe olur, bahsi geçen konu telefon konuşması değildir. Mimik ve ifade ediş şekliyle argo olarak alo diye seslenmek, tehdit edici konuşmak burada kast edilmektedir. Bu nedenle Yargıtay'ın basına yansıyan kararları tek başına gerekçe oymuş ve tek gerekçeye göre tazminat verilmiştir şeklinde yorumlanmamalıdır.
Eşi rahatsız edici davranışlar boşanma nedenidir.
Müşterek yaşamın mutluluğu sağlamak evlilik birliğinin sorumluklarından birisidir. Bu kapsamda eşler birliğin mutluluğunu el birliğiyle sağlamalıdırlar. Mutluluğun sağlanması yükümlülüğü içerisinde eşlerin diğer eşin hoşlanmadığı davranış şekillerinden kaçınması büyük önem arz etmektedir. Yargıtay vermiş olduğu bir kararında bu duruma işaret ederek, eşinin durumdan rahatsız olduğunu bildirmesine rağmen eski ilişkilerini hatırlatır şarkılar dinleyen kocayı kusurlu bulmuştur.
Görgüye Dayalı Olmayan Tanık Beyanı Delil Sayılamaz
Boşanma davalarının en önemli delil unsuru tanık beyanlarıdır. Ancak tanığı anlatımları görgüye dayalı ve hayatın olağan tecrübesine uygun olmalıdır. Kadının cinsel birlikteliğe yanaşmadığı iddiasıyla açılan boşanma davasının incelemesinde Yargıtay bu hususu bozma sebebi yapmıştır.
Karar Özeti;
Dava, evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle boşanma istemine ilişkindir. İlk Derece Mahkemesince davalı- karşı davacı kadına izafe edilen kusurlu davranışlardan; tarafların arası bozukken kadının cinsel birlikteliğe yanaşmadığı vakıasına ilişkin tanık beyanının görgüye dayanmayan, soyut ve aktarımdan ibaret olduğu ve ispatlanmadığı anlaşılmaktadır. O halde bu vakıa kadına kusur olarak yüklenemez. Bu durumda, tarafların İlk Derece Mahkemesince kabul edilen ve gerçekleşen diğer kusurlu davranışlarına göre boşanmaya sebebiyet veren olaylarda erkeğin, kadına nazaran ağır kusurlu olduğunun kabulü gerekir. Tarafların gerçekleşen sosyal ve ekonomik durumlarına, nafakanın niteliğine, günün ekonomik koşullarına göre kadın yararına takdir edilen yoksulluk nafakası azdır. Mahkemece Medeni Kanun'un ilgili maddesindeki hakkaniyet ilkesi de dikkate alınarak daha uygun miktarda nafakaya hükmedilmesi gerekir. Tarafların gerçekleşen sosyal ve ekonomik durumlarına, nafakanın niteliğine, günün ekonomik koşullarına göre, velâyeti anneye verilen ortak çocuklar yararına takdir edilen iştirak nafakaları azdır. Mahkemece Medeni Kanun’un hakkaniyet ilkesi ile ilgili maddesi de dikkate alınarak daha uygun miktarda nafakaya hükmedilmesi gerekir.
Özel Boşanma Nedenlerinde Kusur Tespiti
Medeni kanunumuz boşanma gerekçelerini özel boşanma ve genel boşanma gerekçeleri olarak iki ayrı bölümünde değerlendirmiştir. Özel boşanma nedenlerine dayalı açılan davalarda boşanma sebebi olarak gösterilen maddî olayın (cürüm) varlığı ve bu olayın ortak yaşamı sürdürmenin beklenemezliğinin gerçekleşmesi durumunda boşanma kararı verilebilecektir. Bu tür davalarda mahkemece başkaca bir işlem yapılmaz bu nedenle özel boşanma nedenine dayalı davalarda davayı açan eşin de kusur tespitinin yapılması talep edilecek ise karşı dava açılması gerekmektedir. Yargıtay yapmış olduğu bir dosya incelemesinde bu duruma ışık tutmuştur. Özellikle karar incelemesinde dikkat çeken durum davalının özel boşanma nedeniyle açılan davada eşinin de kusur tespitinin yapılması için dava açmamış olmasıdır. Zira süreçte vefat eden davalının mirasçılarının davaya devam etme şansı bu hata nedeniyle kalmamıştır. Çünkü davacı eş için kusur tespiti yapılamayacağından dava konusuz kalarak sonuçlanacaktır.
Yargıtay’ın ilgili kararı Usul hukuku dolaysıyla avukat yardımının önemini gösteren önemli bir kara niteliğindedir.
Karar Özetli ;
Uyuşmazlık, davalı erkeğin boşanma kararı kesinleşmeden ölmesi sebebiyle konusuz kalan davada davacı kadının boşanmaya sebebiyet verecek kusurunun bulunup bulunmadığı ve vekâlet ücreti takdirinin yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. Türk Medeni Kanunu’nun ilgili maddesinde yer alan suç işleme nedeni ile boşanma, Kanunda düzenlenen özel boşanma sebeplerinden biridir. Madde hükmüne göre, boşanma sebebi olarak gösterilen maddî olayın (cürüm) varlığı ve bu olayın ortak yaşamı sürdürmenin beklenemezliğinin gerçekleşmesi durumunda boşanma kararı verilebilecektir. Bu iki koşulun gerçekleşmesi durumunda mahkemece başka bir araştırma yapılmadan özel boşanma sebebine dayalı olarak boşanma kararı verilebilecektir. Dava, özel boşanma sebebine konu eylemi gerçekleştiren kusurlu eşe karşı açılır. Bu davada davacının kusuru araştırılamaz ve kusur kıyaslaması yapılamaz. Somut olayda dava, münhasıran Türk Medeni Kanunu ilgili maddesine dayalı olarak açıldığına ve yargılama sırasında ölen davalı erkek tarafından da açılmış karşı veya birleşen dava bulunmadığına göre mirasçılar sağ kalan davacı kadın eşin herhangi bir kusurunu kanıtlayamayacaktır. Bu durumda, Mahkemece davalı erkeğin ölümü ile konusuz kalan suç işleme sebebine dayalı boşanma davasında davacı kadın yönünden kusur belirlemesi yapılması mümkün olmadığından, davalı erkek mirasçılarının kusur belirlemesine yönelik talebinin reddine karar verilmesi gerekmektedir.
Vefat Halinde Boşanma Davasının Seyrine Yönelik Detaylı Yazımıza Ulaşmak İçin Linki Tıklayın:
Devam Ederken Eşin Vefatı Halinde Ne Olur?
------Dedvam Kararlar İçin Tıklayın----
Yorum Yaz