Asosyallik Boşanma Nedeni Sayıldı
Evlilik kurumu ortak hayatın paylaşılması anlamını gerektirmektedir. Ortak geziler, ortak paylaşımlar, birlikte sosyal planlar evlilik kurumunun devamı açısından önem arz etmektedir. Anıları paylaşmak her zaman evlilik kurumunu dinç tutacaktır. Asosyallik denen kişinin kendisini sosyal hayattan soyutlaması diğer eş açısından hayatı çekilmez kılacak bir durum oluşturabilecektir. Aile ziyaretlerine, arkadaş toplantılarına, sosyal faaliyetlere eşi olmadan katılan diğer eş, yalnızlık duygusu içerisinde kalacak ve mutsuz bir yaşam sürecektir. Mutluluğun temini eşlere düşen evlilik birliği sorumluluğudur. Bu nedenle aksi davranışlar boşanma gerekçesi oluşturmaktadır. Hayatında biri varken kişinin kendisini yalnız hissetmesi oldukça güç bir durumdur.
Yargıtay incelemiş olduğu bir boşanma davasında sosyal ortamlarda eşin sürekli yalnız bırakılması boşanma sebebi saymış ve sosyal ortamlara katılmayan, asosyal olan eşlerin bu davranışları evlilik birliği içerisinde kusur olacağını bildirmiştir.
Fiziksel Özelliklerle Dalga Geçmek Psikolojik Şiddettir.
Psikolojik şiddet en az fiziksel şiddet kadar yaygın bir boşanma nedenidir. Hatta denebilir ki etikleri bakımından fiziksel şiddette daha yaralayıcı olabilmekte hatta bireyin psikolojisini bozabilmesi nedeniyle tüm hayatı etkileyebilecek bir hal alabilmektedir. Bu nedenle Yargıtay yapmış olduğu birçok dava incelemesinde psikolojik şiddet oluşturabilecek hususları ele almaktadır. Kusur tespitinde önemli bir yer oluşturacağından psikolojik şiddete ilişkin yaşanmışlıklar haklılık oranını değiştirebilmektedir. Bu bağlamda tazminat ve nafaka taleplerinin varlığını doğrudan etkilemektedir. Zira ağır kusurlu taraf boşanma davalarında varsa talep tazminat ödemek zorunda kalacaktır.
Yargıtay yaptığı bir incelemede eşinin kilosuyla sürekli dalga geçen ve eşine popon sepet gibi" gibi ifadeler kullanan kocayı diğer tüm iddiaları da değerlendirerek ağır kusurlu bulmuş ve erkek eşin tazminat, koşulları oluştuğu için yoksulluk nafakası ödemesine karar verilmiştir.
Karar Özeti;
Gerçekleşen bu duruma göre boşanmaya sebep olan olaylarda erkeğin ağır kusurlu olduğunun kabulü gerekir. Boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kadın en azından eşinin maddi desteğini yitirmiş olup, bu vakıalar aynı zamanda kişilik haklarına saldırı niteliğindedir.
Kadın yararına maddi ve manevi tazminat koşulları gerçekleşmiş olup, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, tazminata esas olan fiilin ağırlığı ile hakkaniyet kuralları dikkate alınarak kadın yararına uygun miktarda maddi ve manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken, hatalı kusur belirlemesinin sonucu olarak bu isteklerin reddi doğru görülmemiştir."
Aynı Cinsiyetteki Bireyler Arası İlişki Zina Olarak Kabul Görecektir.
Zina, özel boşanma gerekçesi olarak medeni kanunumuzda yer almaktadır. Zina eyleminin varlığının kanıtlanması somut delillere dayanmalıdır. Zira zina, cinsel ilişkinin kanıtlanması anlamına gelmektedir. Uygulamada sıklıkla güven sarsıcı hareketlerle karıştırılmaktadır. Cinsel boyuta ulaşmayan davranış şekilleri zina olarak kabul görmeyecektir. Yargıtay vermiş olduğu bir kararda aynı cinsten bireyler arası cinsel ilişkiyi de zina eylemi olarak kabul etmiştir. Böylelikle aralarında bir nikâh bağı bulunmayan yetişkin bir erkek ile kadın arasındaki cinsel ilişki olarak tanımlanan zinanın tanım şekli genişlemiştir.
Karar Özeti;
Erkek erkeğe zina eylemi sırasında yakalanılmasına bağlı açılmış olan zina davasında; zina eylemi yönünden cinsel ilişkide bulunulan sahsın cinsiyetinin bir önem arz etmediği, bu hali ile davacı-birlesen dosya davalısının zina eylemi sübuta ermiş olmakla davalı-birlesen dosya davacısının zina nedenine dayalı boşanma davasının kabulüne karar vermek gerekmiştir. Kararı; dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre, yerinde bulunmuştur diyerek Yargıtay onaylamıştır.
Şiddet gören eşe yönelik Karar
Önemli bir boşanma gerekçesi olan şiddet yargıya konu olmaya devam etmektedir. Elbette ki şiddetin hiçbir türü kabul edilebilir değildir. Kadına karşı şiddetin önlenmesi noktasında yargı büyük adımlar atarken, yaşanan bazı olaylarda kadınların olay sonrası koruma amaçlı beyanlarına bile itibar etmeden somut gerçeği aramaktadır. Zira ülkemizde sıkılıkla görülen bir durumda şikayet hakkını kullandıktan sonra barışma durumu veya boşanmanın anlaşmalı olması durumunda eşin ceza almaması için ifade değiştirme, olayı başkalaştırarak eşin ceza almamasını sağlama çabasıdır. Ancak böylesi durumlara yargı göz açtırmamakta ve ifade değişse de somut olay gerekçelerini dikkatte alarak karar vermektedir. Yargıtay’ın son kararı da bu yöndedir. Şöyle ki;
Kök Aileye Aşırı Bağımlılık
Sık görülen boşanma nedenlerinden birisi de eşlerin kök ailesine aşırı derecede bağımlı olarak yaşamalarıdır. Diğer eşi rahatsız edecek derecede anne ve baba bağımlılığı hayatı çekilmez kılacak bir etkendir. Kök aile bağımlığı hayatın olağan akışının üzerinde aileyle görüşmek, tek başına asla karar vermeden çekirdek aile kararlarını kök aileyle almak, kök aile ile mahrem konuları paylaşmak şeklinde görülebilmektedir. Bu kapsamda denebilir ki eş evliliği için kök ailesini adeta bir bilirkişi olarak görüyorsa müşterek yaşamda sorunlar yaşanacaktır.
Yargıtay yapmış olduğu birçok boşanma davası incelemesinde eşlerin kök aileye aşırı derecede bağımlı olarak müşterek yaşamı diğer eş için çekilmez kılınan durumları boşanma gerekçesi olarak değerlendirmiştir. Gerek kadın eşin gerekse erkek eşin eşi ile kök ailesi arası dengeyi kuramaması birçok Yargıtay kararında boşanma nedeni olmuşken bu konuya dünyadan ‘da örnekler gelmektedir. Örneğin yurt dışında yaşayan yeni evli çift çıkacakları balayında erkek eşin annesinin de balayına gelmesini istemesiyle boşanma aşamasına gelmiş ve erkek eş haksız bulunarak boşanma hükmü kurulmuştur. Bu bakımdan kök aile ile dengelerin sağlanmaması evrensel bir boşanma nedeni olarak karşımıza çıkmıştır. Konuyla ilgili detaylı yazımıza aşağıda yer alan linkten ulaşabilirsiniz.
Aile ilişki dengesinin kurulamaması
Düğün Kavgası Tazminat Gerektirmez
Manevi tazminata karar verilebilmesinin ön koşulu kişilik haklarına saldırı kavramıdır. Boşanmaya bağlı yaşanan olaylarda kişilik haklarına saldırı mevcut ise manevi tazminat talebi kabul görecektir. Yargıtay vermiş olduğu kararda bu duruma işaret etmiştir;
Yargıtay'ın manevi tazminatı gerektirmeyen evlilik birliğine ilişkin uygulamalarına göre salt boşanma kararı verilmiş olması olgusu nedeniyle manevi tazminat verilemez. Yargıtay'a göre salt boşanmış olmak, kişilik haklarına saldırı niteliği taşımaz. Boşanma kararı verilmiş olması manevi tazminat ödenmesine gerekçe yapılamaz. Zira evliliğin sona ermesi, tek başına kişilik haklarına saldırı olarak kabul edilemez. Aynı şekilde birlik görevlerini yerine getirmemek, evin ihtiyaçları ile ilgilenmemek, ev kirasını veya faturaları ödememek, evi sebepsiz terk etmek, eve bakmamak, eve geç gelmek, bağımsız konut temin etmemek, birlikte yaşamaktan kaçınmak, çalışmamak, sık iş değiştirmek, mali yükümlülükleri yerine getirmemek, dava açarak fiili ayrılığa sebebiyet vermek gibi kişilik haklarına saldırı niteliğinde olduğu kabul edilmeyen kusurlu davranışlar nedeniyle manevi tazminat ödenmesine karar verilemez. Tüm bu anlatılanların ışığı altında olaya gelindiğinde tarafların 24.05.2017 tarihinde nikah işleminin tamamlanmasının ardından tarafların aileleri arasında düğün masraflarının kimin tarafından yapılacağına ilişkin tartışma yaşanması nedeniyle düğün merasiminin yapılmadığı, eldeki davada erkeğin kusurlu davranışları nedeniyle kadının kişilik haklarının saldırıya uğramadığı bariz olup, kadın yararına manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.
İlgisiz Eş Ağır Kusurlu
Görülmekte olan boşanma davasında ilk derece Mahkemesi ise şu kararı verdi: "Tarafların ortak bir çocuklarının olduğu, tarafların sık sık tartıştıkları, ortak çocuğun da bunu Mahkeme huzurunda dile getirdiği, davacının işinde yoğun olarak çalıştığı, vücut ve kas geliştirmek için spor salonuna gittiği, kas gelişimi için çeşitli besin ve vitaminler kullandığı, eşi ve çocuğuna yeterince vakit harcamadığı, eve geç geldiği, davalı eşin tutumlu olmasına rağmen davacı kocanın pek çok yere borç yaptığı, davalıdan habersiz kullanılan aracın satıldığı, tanık beyanına göre davacının davalı eşi kısıtladığı ve baskı alında tuttuğu, tehdit ettiği, davacı kocanın davalıya "seni ve aileni köpek gibi eğiteceğim" diye hakaret ettiği, tanık beyanında davalının abisi olan davacıya "adi, şerefsiz sen ne biçim erkeksin, babalık mı yaptın, Allah belanı versin ,sürünsün" şeklinde hakaret ettiğini beyan ettiği, tarafların ortak paylaşımlarının kalmadığı, evlilik birliğinin devamının taraflardan beklenemeyecek derecede temelinden sarsıldığı, bu sonuca ulaşmada her iki taraf kusurlu olmasına rağmen davacı kocanın daha ağır kusurlu olduğu gerekçesiyle davanın kabulü ile tarafların boşanmasın”
Yapılan itiraz neticesinde dosya istinaf mahkemesi önüne gelince Bölge Adliye Mahkemesi, tanık ifadelerine göre kadın eşin, erkek eşe birçok kez hakaret ettiği, erkek sinüzit ameliyatı olduğunda refakatçiye muhtaç olmasına rağmen yanında bulunmadığı, bu konuda tanığa "Ne hali varsa görsün" dediği, kadının ilk tanık listesinde gösterdiği tanık beyanları ile davacı tanığının beyanından anlaşılacağı üzere davacının borçlarının olduğu, eve geç saatlerde geldiği, tarafların bu yüzden tartıştıkları, kadının iş yerinde erkeği üstlerine birden fazla kez şikâyet ettiği, erkeğin bu yüzden üstlerince ifadeye çağrıldığı, yaşanan olaylar karşısında taraflar arasındaki evlilik birliğinin temelinden sarsılmasında kadının ağır, erkeğin ise az kusurlu olduğu, bu nedenle kadın yararına tazminata karar verilmesinin doğru olmadığı bildirildi.
Yani ilk derece mahkemesiyle istinaf mahkemesi konu hakkında 2 ayrı karar verince yapılan itiraz neticesinde dosya Yargıtay önüne geldi "Gerçekleşen bu duruma göre Evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına sebep olan olaylarda davacı erkeğin ağır kusurlu olduğunun kabulü gerekirken, hatalı kusur belirlemesi sonucu davalı kadının ağır kusurlu olduğunun kabulü doğru olmamış, hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir. Diyerek Bölge Adliye Mahkemesi kararını bozmasıyla dosya 2 Yüksek mahkemenin kararında direnmesiyle Yargıtay Hukuk Genel Kurulu incelemesine gelmiştir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararın ’da Yargıtay kararının doğru olduğunu tespitle ilgisiz eşi ağır kusurlu buldu;
“Dosya kapsamı bir bütün olarak değerlendirildiğinde; erkek eşin eve geç geldiği, ailesiyle fazla ilgilenmediği, borçlarının olduğu, sinirli şekilde davrandığı, eşine çeşitli ortamlarda hakarette bulunduğu ve eşini tehdit ettiği, buna karşılık kadın eşin ise; eşine hakaret ettiği ve eşinin ameliyatı sırasında yeteri kadar ilgi göstermediği ve eşini üstlerine karşı şikâyet ettiği görülmektedir. Gerçekleşen bu kusurlu davranışlar karşılaştırıldığında kadının ağır kusurlu sayılamayacağı, boşanmaya sebep olan olaylarda erkeğin ağır, kadının ise az kusurlu olduğu hususu tartışmasızdır.
Başka Erkeklerle Resim Çektiren Eş Kusurlu Bulundu
Eşini terk ederek başka bir kadınla yaşamaya başlayan erkek eşe açılan boşanma davası devam ederken, kadın eşin sosyal medyada paylaştığı başka erkeklerle çekilmiş fotoğrafları erkek eşe haklılık nedeni oluşturmuştur. Kendisine karşı açılan dava devam ederken eşinin ilgili fotoğraflarını gören ve usulüne uygun şekilde davaya dahil eden erkek eş Yargıtay’ca haklı bulunmuş ve taraflar eşit kusurlu olarak boşanmışlardır. Dolayısıyla kadın eş, haklı başladığı davada tazminat alamamıştır.
Yargıtay Karar Özeti;
Mahkemece yapılan tahkikat ve toplanan delillerle davalı kocanın tam kusurlu olduğunun kabulüyle boşanmaya karar verilmiş ise de davalı kocanın tespit edilen kusurlu davranışları yanında, davacı kadının da boşanma davası devam ederken başka erkeklerle samimi şekilde fotoğraflar çektirdiği ve bunu sosyal medya ortamında sergilediği ve bu şekilde güven sarsıcı davranışlar içerisinde bulunduğu anlaşılmaktadır. Evlilik birliğinin devamı süresince eşlerin birbirlerine karşı sadakat yükümlülüğü devam eder Hal böyle olunca davacı kadın ile davalı koca boşanmaya neden olan olaylarda eşit oranda kusurludurlar. Belirlenen bu kusur durumuna göre de boşanma kararı verilebileceğinden mahkeme hükmünün gerekçesinin düzeltilerek onanması gerekmiştir.
Kadın Bakirelik Konusunda Rapor Almaya Zorlanamaz
Kişilik haklarına saldırı tek başına boşanma nedeni olmakla; hangi davranışların kişilik haklarına saldırı niteliği taşıyacağı konusu yaşanmış olaylara göre değişmektedir. Yargıtay yaptığı bir incelemede bakirelik raporu alınması talebini kişilik haklarına saldırı niteliğinde değerlendirmiştir. Boşanma davalarında, kadının bakirelik konusunda rapor almaya zorlanması, erkeği kusurlu yapar ve bu fiil kişilik değerlerine saldırı niteliğinde olup, manevi tazminatı gerektirir.
Yargıtay Karar Özeti; evliliğin fiilen dört gün devam ettiği ve cinsel birleşmenin gerçekleşmesi için eşlerden beklenen makul sürenin geçmediği, davacı erkeğin eşine bu konuda makul süre tanımadığı, erkeğin dava dilekçesinde kadının bakire olmadığı vakıasına dayanmadığı gibi, kadının bakirelik konusunda rapor almaya zorlanamayacağı ve bu yöne ilişkin itirazının kendisine kusur olarak yüklenemeyeceği anlaşılmaktadır. Bu haliyle boşanmaya sebep olan vakıalarda erkek ağır kusurlu olup, ağır kusurlu erkek yararına manevi tazminata hükmedilmesi bozmayı gerektirmiştir.
Kadının Irzına Geçilmesi Boşanma Nedeni
Eşlerde hiç kusur yokken bile yuva temelli bir sarsıntıya uğramış olabilir, kanunda tamemen kusura dayalı bir boşanma sebebi öngörülmemiştir. Kadının ırzına geçilmiş olması koca açısından ortak hayatı çekilmez hale getiren bir olaydır.
Ali ile Meryem arasındaki boşanma davasının yapılan muhakemesi sonunda davanın reddine dair verilen hüküm davacı tarafından temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü. Davalının zorla ırzına geçildiği hususunda uyuşmazlık yoktur. Mahkemece kusur esasından hareket edilerek dava reddedilmiştir. Oysa Medeni Kanunun 134. maddesinde tamemen kusura dayalı bir boşanma sebebi öngörülmemiş, aile birliğinin sarsıntıya uğraması elverişsiz hale gelmesi veya eşlerden biri için ortak hayatın çekilmez derecede ağırlaşması da boşanma sebebi olarak kabul edilmiştir. Onun için bazan eşlerde hiç kusur yokken bile yuva temelli bir sarsıntıya uğramış olabilir. Bu takdirde boşanma kararı verilmesine engel yoktur. Kusurun ağırlığı karşılıklı kusur söz konusu olan hallerde dava hakkı yönünden önem taşır. Kadının ırzına geçilmiş olması koca açısından ortak hayatı çekimez hale getiren bir olaydır. Türk toplumu karısı böyle bir duruma düşer kocadan onu şefkatle bağrına basmayı beklemez. Aksine kocanın bunu hoş görü ile karşılaması toplum içindeki değerinin yitirilmesine yol açar. Bu yargı giderek onu herkesin gözünden düşürür. Öte yandan eşinin isteği dışında da olsa başka birisi tarafından ırzına geçilmesi hali koca istemeyerek de olsa eşine karşı tiksinti ve benzeri duyguların doğumuna yol açar. Bu şartlar altında kocayı hayatı devam ettirmeye zorlamak haksızlık olur. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulu benzeri bir olayda bu görüşü benimsemiştir. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 15.12.1971 gün 2/26-746 sayılı kararı) Kaldıki davalı Meryem bile 7.11.1975 günlü oturumda bu olaya değinmeden ruhi anlaşmazlık sebebiyle boşanmaya karar verilmesini kendisi de istemiş sonraki oturumlara gelmemiş ve savunma delili göstermemiştir. Öyle ise boşanmaya karar verilmesi gerekirken davanın reddedilmesi usul ve kanuna aykırıdır.
Sadakatsizlik Boyutuna Ulaşmayan Davranışlar Halinde Tazminat Talebi
Bir çok yazımızda ele aldığımız gibi boşanmada maddi - manevi tazminat kavramı kusur tespitinin neticesinde aile mahkemesi hakimince belirlenecektir. Boşanmaya sebep olan olaylarda eşit kusurlu olunması halinde boşanmaya sebep olan olaylarda eşit kusurlu olan eş yararına maddi ve manevi tazminata karar verilemez.
Maddi ve tazminatın belirlenmesine yönelik detaylı bilgiyi buradan ulaşabilirisiniz.
Tazminatın belirlenmesine yönelik Yargıtay yaptığı bir incelemede emsal nitelikte bir karar vermiştir. Dosya kapsamına göre kadın eşin değişik zamanlarda iki farklı erkekle sadakatsizlik boyutuna ulaşmayan ancak eşinin güvenini sarsacak nitelikte davranış sergilediği bir boşanma davasında mahkeme erkek eşinde eşine yönelik fiziksel şiddet, birlik görevlerini yerine getirmeme ve alkol kullanma olarak kusurlu olduğuna karar vermiştir. Yargıtay yaşanan olaylar karşısında kadın eşin ve erkek eşin eşit kusurlu olduğuna hükmetmiş ve tarafların tazminat talebini kabul etmemiştir.
Ayrıca kadın eşin 2 farklı erkekle sadakatsizlik boyutuna ulaşmayan davranış şekli ve erkek eşinde eşine yönelik fiziksel şiddet, birlik görevlerini yerine getirmeme ve alkol kullanma olarak kusurlu olması karşısında eşit kusurun söz konusu olması yani kadın eşin ağır kusurlu olmaması karşısında yoksuluk nafakası talebinin de incelenmesine karar verilerek şartları oluşmuş ise kadın eşe yoksuluk nafakası bağlanması için dosya Yargıtay tarafından aile mahkemesine geri gönderilmiştir.
Sekiz Yıl Sonra Tebliğe Çıkarılan Boşanma Kararı Bozma Sebebidir
Aile mahkemesi hakimince yapılan yargılama sonunda verilen karar kısa karar olarak adlandırılır. Mahkeme hakimi son duruşmadan sonra ilgili karara nasıl vardığını gösterir gerekçeli kararını bildirecek ve bu bildirim üzerine itiraz hakkı kullanılmaz ise karar kesinleşip hüküm ifa edecektir. Söz konusu gerekçeli kararın tebliğe çıkarılmaması yani taraflara kararın gönderilmemesi halinde boşanma ve boşanmaya bağlı hükümler geçerlilik kazanmayacaktır. Yargıtay yaptığı incelemede 8 yıl boyunca kararın tebliğe çıkarılmamasını hakkın kötüye kullanılması olarak kabul etmiş ve verilen kararı bozmuştur.
Kararda şu ifadelere yer verildi:
Özeti: Davacı kadın tarafından açılan dava sonunda tarafların evlilik birliğinin sarsılması sebebi ile boşanmalarına karar verilmiş, mahkemenin gerekçeli kararı, aradan sekiz yıl geçtikten sonra tebliğe çıkartılmış, davalı erkeğe tebliğ edilmesi üzerine, davalı süresi içerisinde kararı temyiz etmiştir. Davalı, temyiz dilekçesinde, aralarında anlaşarak gerekçeli kararı tebliğ almadıklarını, bu süre içerinde bir sorun yaşanmadığını, eşini sevdiğini boşanmak istemediğini ileri sürmüştür. Kararın sekiz yıl gibi uzun bir süre geçtikten sonra tebliğe çıkarılması. Türk Medeni Kanununun 2. maddesinde yer alan dürüstlük kuralına aykırı ve "Hakkın kötüye kullanılması" niteliğindedir. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz. Gerçekleşen bu durum karşısında, boşanma iradesinin samimi olmadığı anlaşıldığından, davanın reddine karar verilmek üzere hükmün bozulması gerekmiştir.
Yorum Yaz