evlenme kazanç sağlamak üzere yapılamaz
Bilineceği üzere evlilik kutsaldır ve aile toplumun en küçük yapı taşı olarak evlilik kurumu ile oluşur. Evlilik kurumunun amacına uygun olarak kurulmaması önemli sorunları da beraberinde getirecektir. Evlendikten 5 gün sonra hiçbir sebep yokken düğün takıları ile eşini terk eden eşe yönelik verilen kararda bu duruma dikkat çekilmiştir. Bir boşanma davasında evlendikten 5 gün sonra hiçbir sebep yokken düğün takıları ile giden eş hakkında yapılan yargılamada “evlenme niyetiyle hareket etmediği" gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilse de istinaf mahkemesinin kusur yoktur gerekçesiyle kararın bozması üzerine devreye Yargıtay girmiştir ve evlenmeyi kazanç sağlamak üzere yaptığı gerekçesiyle kararı bozuşmuştur. Karar Özeti;
Bölge Adliye Mahkemesi'nce her ne kadar ‘Bu ceza dosyası içerisinde tanık olarak dinlenilen ve eldeki boşanma dosyasında beyanının hükme esas alındığı anlaşılan İsmail D.’nın beyanlarının, davalının evlilikten önceki yaşantısına ilişkin olduğu’ gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş ise de davalı kadın evlilik öncesinde gerçekleştirdiği olaylar nedeniyle evlilik sırasında da yaygın söylentiye neden olmakla evliliğin onurunu gözetmeyerek birlik görevlerini ihmal etmiştir. Kaldı ki, çıkar amacıyla evlilik yapma iradesinin halen devam ettiği, önceki olayların da bu evliliğinde karine teşkil edeceği, birlik görevlerini yerine getirmemek üzere evi terk edip gittiği, erkeğin usulüne uygun şekilde dayandığı ceza dosyası ve tüm dosya içeriği birlikte değerlendirildiğinde kadının anlaşılmaktadır. Hal böyle iken ilk derece mahkemesinin davanın kabulü kararının kaldırılarak davanın reddine karar verilmesi doğru olmayıp bozmayı gerektirmiştir.”
Evliliğe Hakim Müdahalesi Şartı
Boşanmaya son çare olarak bakan medeni kanunumuz eşler arasında çıkan anlaşmazlıkların çözümü konusunda hâkim müdahalesini mümkün kılmıştır. Böylelikle evlilik birliğinin devamı hedeflenmiştir. Ancak evlilik birliğine hakim müdahalesinin ilk şartı evliliğin devam ediyor olmasıdır. Yargıtay çocuğa verilecek isim konusunda yaşanan sorun nedeniyle hakim müdahalesi talebi konusunda bu duruma işaret etmiştir.
Yargıtay Karar Özeti;
Türk Medeni Kanunu’nu gereğince, "evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerin yerine getirilmemesi veya evlilik birliğine ilişkin önemli bir konuda uyuşmazlığa düşülmesi halinde, eşler ayrı veya birlikte hakimin müdahalesini isteyebilirler."
Evliliğin genel hükümleri içerisinde yer alan ve birliğin korunmasını amaçlayan düzenleme uyarınca, ana ve babanın, velayet hakkının kapsamı içerisinde yer alan çocuğun adı konusunda anlaşmazlığa düşmeleri halinde, ana ve baba ayrı ayrı veya birlikte hakimin müdahalesini isteyebilirler. Ancak söz konusu hükmün uygulanabilmesi için, evlilik birliğinin devam ediyor olması gerekmektedir, Taraflar kesinleşen kararla boşanmış olup evlilik birliği sona ermiştir. Dava ise 06.10.2017 tarihinde açılmıştır. Bu halde somut olayda, hakim müdahalesinin uygulanabilme olasılığı bulunmamaktadır.
Geliri Olmayan Eşin Kredi Kartını İptal Ettirmek Tazminat Sebebidir.
Erkek eşin, eşinin işi ve geliri olmadığını bildiği halde kredi kartlarını iptal ettirmesi boşanma davasında kusur nedeni olarak kabul edildiği davada dosya itirazlar neticesinde Yargıtay Hukuk Genel Kurulu önüne geldiğinde yüksek mahkeme kredi kartı iptal ettirmenin kişilik haklarına saldırı niteliğinde olduğuna hükmetti. Aynı zamanda kararda kişilik haklarına saldırı nedeniyle tazminata hükmedilmesi gerektiği de bildirilmiştir.
Kararda şu ifadelere yer verildi:
"Eşinin işi ve geliri olmadığını bilen erkeğin, kadının kullanmakta olduğu kredi kartlarını iptal ettirdiği, giderlerini karşılamadığı, bu nedenle kendisini arayan kayınvalidesine 'manyak karı' dediği anlaşılmaktadır. Boşanmaya sebep olan olaylarda erkek eşin tam, kadın eşin ise kusursuz olduğu noktasında yerel mahkeme ve özel daire arasında uyuşmazlık bulunmamaktadır. Bu açıklamalar ışığında somut olay incelediğinde, erkeğin kusurlu davranışları nedeniyle kadının kişilik haklarının saldırıya uğradığı belirgin olup, davacı kadın yararına manevi tazminata hüküm edilmemesi bozmayı gerektirmiştir. O halde, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Yargıtay 2. Hukuk Dairesi bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Mahkeme kararının bozulmasına oy birliği ile hükmedilmiştir."
Boşanma Davası Devam Ederken Eşlerin Bir Araya Gelmesi
Boşanma davası devam ederken eşlerin mahkemeye kusur olarak sundukları vakıalara yönelik af kavramı davanın seyri açısından büyük önem taşır. Zira davanın devamında affeden veya affa yönelik davranış şekilleri sergileyen eşin boşanma davası kabul edilmeyecektir. Yani boşanma gerçekleşmeyecektir. Ancak yakın zaman içerisinde görülen bir boşanma davasında dava devam ederken birlikte tatile çıkan çiftin davası aile mahkemesince kabul edilmemiş olsa da üst mahkeme, tatilin amacının müşterek çocuğun psikolojisini düzeltmek olması nedeniyle İlk derece mahkemesi tarafından tarafların birlikte tatile gitmelerini barışma ve af olarak değerlendirme yönündeki kararı hatalı bularak boşanma yönünde hüküm kurmuştur. Bu kapsamda tatilin tamamen çocuğun üstün yararı için olduğunun kanıtlanması halinde devam eden boşanma davasında af kavramı gündeme gelmeyecektir. Tabi ki bu durumun kanıtlanmasının kolay olmayacağının boşanma aşamasında olan ve yazımızı okuyan taraflara hatırlatmakta fayda vardır.
Kaynananın Parasını Gizlice Alan Gelin Ağır Kusurlu Bulundu
Asılsız Şikayet Boşanma Nedeni
Yargıtay, emsal bir karara daha imza atarak eşinin kendisi hakkında polise asılsız şikayette bulunduğunu belirten kocayı yapmış olduğu incelemede haklı bularak asılsız şikayette bulunmanın taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkan vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik oluşturacağına karar verdi.
Kararda şu ifadelere yer verildi:
Yapılan yargılama ve toplanan delillerden, davacı- karşı davalı kadının eşi hakkında asılsız şikayette bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu halde taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkan vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabittir. Olayların akışı karşısında davalı-karşı davacı erkek dava açmakta haklıdır. Bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın artık kanunen mümkün görülmemesine göre, davalı-karşı davacı erkeğin boşanma davasının kabulü ile boşanmaya karar verilecek yerde, yetersiz gerekçe ile erkeğin davasının reddi doğru bulunmamıştır.
Boşanma Davasında Deliller Nasıl Sunulur ?
Dilekçeler aşamasında bildirilmeyen vakıa veya deliller tahkikat aşamasında tespit edilecek olsa dahi hükme esas alınmayacaktır. Zira 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununa göre, taraflar dava veya cevap dilekçelerinde (HMK m. 119/1-e-f, HMK m. 129/1-e-f) iddiasının ve savunmasının dayanağı olan bütün vakıaların sıra numarası altında açık özetlerini ve iddia edilen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceğini açıkça göstermek zorundadır.
Aile Mahkemesinde devam eden bir boşanma davasında erkek eş delil listesinde bildirmediği WhatsApp kayıtlarını ön inceleme aşamasında verilen süreye istinaden dava dosyasına sunmuştur. Ancak dosya itiraz üzerine Yargıtay aşmasına geldiğinde Yargıtay yukarıda bildirdiğimiz kanun hükümlerine atıf yaparak söz konusu delililerin değerlendirilemeyeceğini bildirerek mahkeme hükmünü bozmuştur. Bu kapsamda mevcut delilleri erkeği haklı kılacak olsa da hükme esas alınmamıştır. Boşanma davası usulünün bilinmemesi tarafları mağdur edebilmektedir. Bu nedenle avukat yardımıyla ilerlemek hak kayıplarını ortadan kaldıracaktır.
Kararda şu ifadelere yer verildi:
Davalı erkek cevap dilekçesinde bir sayfadan ibaret abisine ait facebook çıktısı ile ödeme belgelerinden başkaca bir delil bildirmemiştir. Davalı erkek WhatsApp deliline dayanmadığından, dayanılmayan delilin bildirilmesi için ön inceleme aşamasında verilen süre sonuç doğurmaz.
Tepkisel Davranışlar Kusur Sebebi Sayılamaz
Boşanma davalarında kusur tespiti davanın sonuçları açısından büyük önem taşımaktadır. Aile mahkemesi tarafların taleplerini değerlendirirken kusur oranlarını göz önüne alacak ve kusur oranlarına göre davayı sonuçlandıracaktır. Bu nedenle hangi davranış şeklinin kusur oluşturacağı hususu büyük önem arz etmektedir. Aile mahkemelerince sıkça gözden kaçırılan husus kusurlu davranışın meydana gelmesinde diğer eşin sebebiyet verip vermediğidir. Yargıtay’ın sıklıkla bildirdiği üzere haksız fiile karşı verilen tepkiler kusur sayılmamaktadır. Bu konuda daha önce yayınladığımız detaylı makalemize linkten ulaşa bilirsiniz.
Görüleceği üzere yüksek yargı kararlarında kusurun var olmasıyla birlikte var olma nedenini de irdelemektedir. Eşin, haksız davranışından kaynaklanan davranış şekilleri kusur olarak kabul edilmemektedir.
Kararda şu ifadelere yer verildi:
Kadının gece geç saatlerde başka bir erkekle mesajlaştığına dikkat çekilen kararda, "Telefon kayıtlarına göre davacı-karşı davalı kadının değişik zamanlarda, gece geç ve değişik saatlerde yaptığı telefon görüşmeleri ve kadının başka bir erkeğe kendisi tarafından çekildiğini kabul ettiği mesaj içeriği birlikte değerlendirildiğinde kadının davranışının güven sarsıcı boyutu aştığı, sadakatsizlik olarak kabul edilmesi gerektiği ortadadır.
Davalı- karşı davacı erkeğin bir kısım hakaret ve tehdit eylemlerinin ise kadının sadakatsizlik eylemine tepki niteliğinde kaldığı anlaşılmaktadır. Bu durumda, boşanmaya sebebiyet veren ve gerçekleşen olaylarda davacı- karşı davalı kadın, davalı- karşı davacı erkeğe nazaran ağır kusurludur. Hal böyleyken, erkeğin ağır kusurlu kabul edilmesi yerinde görülmemiş ve bozmayı gerektirmiştir. Mahkemece, davalı-karşı davacı erkek ağır kusurlu bulunarak davacı-karşı davalı kadın yararına maddi ve manevi tazminata hükmedilmiş ise de kadın, erkeğe oranla ağır kusurludur.
Farklı şehirlerde çocuğu görme hakkı
Çocukla ile velayet hakkını elinde bulundurmayan ebeveyn arasında kurulacak şahsi ilişki günlerinin belirlenmesinde çocuğun yüksek menfaati ve anne veya babanın ebeveynlik duygusu birlikte değerlendirilmelidir. Anne ve babanın ayrı şehirlerde yaşaması durumunda çocuğun kişisel gelişimine uygun olacak şekilde şahsi ilişki düzenlenmelidir. Bu hususun aile mahkemesince eksik değerlendirildiği bir davada Yargıtay bozma kararı vermiştir.
Kararda şu ifadelere yer verildi:
Baba tarafından açılan kişisel ilişkinin yeniden düzenlenmesine yönelik davada; çocuğun yaşının büyüdüğünü, annenin taşındığını, kişisel ilişkinin yetersiz olduğunu belirterek, daha uzun süreli ve yatılı olacak şekilde kişisel ilişkinin yeniden düzenlenmesi talep edilmiştir. Mahkemece; yeniden düzenlenmesini gerektiren sebep ve olgu ispat edilemediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Kişisel ilişki düzenlenirken çocuğun yüksek yararı, yaşı ve anne ve babalık duygusunun tatmini ve infaz edilebilir nitelikte olması hususları birlikte değerlendirilerek çocuğun kişisel gelişimine en uygun düzenleme tercih edilmelidir. Çocuk ile ana ve babası, düzenli kişisel ilişki elde etme ve bu ilişkiyi sürdürme hakkına sahiptir. Kişisel ilişki sadece çocuğun yüksek yararı gerektirdiği takdirde kısıtlanabilir veya kaldırılabilir. Kişisel ilişkinin düzenlenmesinde çocuğun bedeni ve fikri gelişimi yanında ana ve/veya babalık duygularını tatmin de önemlidir. Çocuk ile babası arasında yeterli kişisel ilişki kurulamadığı taktirde güven duygusunun oluşamayacağı açıktır. Çocuğun babası ile yatılı kişisel ilişki kurulmasına engel somut bir olgu veya iddia bulunmamaktadır. Çocukla baba arasında tesis edilen kişisel ilişki süresi, babalık duygularını tatmine elverişli olmadığı gibi, çocuğun da baba sevgi ve şefkatini tatmasına da yeterli değildir. Bu sebeple çocuk ile baba arasında anne ve babanın farklı şehirlerde oturuyor olmaları da gözetilerek daha uzun süreli ve yatılı olacak şekilde yeniden kişisel ilişki düzenlenmesi gerekirken, davanın reddi doğru görülmemiş olup bozmayı gerektirmektedir.
Eşit Kusurlu Eş Yararına Manevi Tazminat Kararı Verilemez
Aile mahkemesince tazminata karar verilebilmesi için boşanmaya sebebiyet veren olaylar nedeniyle kişilik hakları saldırıya uğrayan tarafın diğer eşten daha az kusurlu olması gerekir. Manevi tazminata hükmedilmesini gerektirir bu temel şartı Yargıtay yaptığı bir inceleme sırasında yeniden vurgulamıştır.
Kararda şu ifadelere yer verildi:
Bölge adliye mahkemesince davalı kadının, davacının ilk evliliğinden olan ergin olmayan çocuğuna iyi davranmadığı ve şiddet uyguladığı, davacı erkeğin de eşi ile yeterince ilgilenmeyerek birlik görevlerini yerine getirmede ihmal gösterdiği gerekçesiyle boşanmaya sebebiyet veren olaylarda kadının, erkeğe nazaran ağır kusurlu olduğu kabul edilmişse de; yapılan yargılama ve toplanan delillerden, kadına yüklenen şiddete yönelik vakıanın ispat edilemediği ve bu vakıanın kadına kusur olarak yüklenemeyeceği fakat kadının davacının ilk evliliğinden olan çocuğuna yeterli ilgi ve özeni göstermediği anlaşılmaktadır. Bu durumda; evlilik birliğinin sarsılmasında tarafların eşit kusurlu olduğunun kabulü gerekir. Bu husus gözetilmeden yanılgılı değerlendirme sonucu davalı kadının ağır kusurlu olduğunun kabulü doğru olmayıp bozmayı gerektirmiştir. Boşanmaya sebebiyet veren olaylarda taraflar eşit kusurludur. Boşanmaya sebep olan olaylarda eşit kusurlu eş yararına manevî tazminata karar verilemez. Erkek yararına Türk Medeni Kanunu’nun ilgili maddesi koşulları oluşmamıştır. O halde, davacı erkeğin manevî tazminat talebinin reddine karar vermek gerekmektedir.
Yoksulluk Nafakası Verilemez
Türk Medeni Kanunu uyarınca boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan malî gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir. Bu kapsamda yoksuluk nafakasına hükmedime şartları; boşanmaya sebebiyet veren olaylarda ağır kusurlu olmamak ve boşanmaya bağlı olarak yoksulluğa düşecek olmak olacaktır.
Aile mahkemesinin kusura yönelik koşulu gözetmeden yoksuluk nafakasına hükmettiği bir davada devreye giren Yargıtay, incelemesinde ; "Tarafların kesinleşen boşanma davasının gerekçesinde boşanmaya sebep olan olaylarda davalı kadının kusurlu olduğu kabul edildiğine göre, mahkemece Türk Medeni Kanunu'nun 175. maddesine aykırı olacak şekilde davacı kadının yoksulluk nafakası talebinin kısmen kabulüne karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir" tespitine yer vermiştir
.
Ziynet Davası Ne Zaman Açılır?
Ziynet davasının ne zaman açılacağı, başka bir söyleyişle ziynet eşyasının aynen iadesi mümkün olmadığı için bedelinin talep edilmesine yönelik dava açma süresi uygulamada sıklıkla karıştırılan bir durumdur. Ziynet alacağı davası boşanma davasıyla birlikte talep edilebileceği gibi sonradan ayrı bir dava olarak da açılabilir. Tabi ki unutulmaması gereken konu ziynet talebi davasının açılabilmesi için ziynetlerinin varlığının ve kendisinde iradesi dışında kalmadığının da kanıtlanması gerekir. Ziynet davası boşanma davasıyla birlikte açılmamış yani boşanma davasından sonra açılacak ise zaman aşımı söz konusu olacaktır. Yargıtay vermiş olduğu kararla ziynet davalarında zaman aşımı süresinin Borçlar Kanunu 143. maddeye tabi olacağına vurgu yapmıştır.
Bir şeye malik olan kimse, hukuk düzeninin sınırları içinde, o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir. Malik, tasarruf özgürlüğüne yönelik saldırılara el atmanın önlenmesi davası ile karşı koyabileceği gibi istihkak davası ile de karşı koyabilir. Eşya davası bu anlamda bir istihkak davası olmakla istem dava konusu eşyaların; aynen iadesi, olmadığı takdirde dava tarihindeki bedelinin verilmesi şeklinde gerçekleşmektedir. Dava konusu eşyaların mevcut olduğu tespit edilmiş ise uyuşmazlık mülkiyet hakkına dayandığından olayda zamanaşımı söz konusu olamaz. Dava konusu eşyaların var olduğu tespit edilemez ise istem tazminata ilişkin olduğundan Türk Borçlar Kanunu'nun 146. maddesinde belirlenen on yıllık zamanaşımı süresinin uygulanması ve karı koca arasındaki davalarda Türk Borçlar Kanunu`nun 153. maddesinin dikkate alınması gerekir. Somut olayda; tarafların 26.06.2014 kesinleşme tarihli kararla boşandıkları, davacı kadının eldeki ziynet alacağı davasını 30.03.2017 tarihinde açtığı, dava tarihi itibari ile Türk Borçlar Kanunu'nun 146. maddesinde belirlenen on yıllık zamanaşımı süresinin dolmadığı anlaşılmaktadır. Bu durumda mahkemece işin esasına girilerek tarafların tüm delilleri toplanıp, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekir.
Devam Haberler İçin Tılayın>>>>
Yorum Yaz