Boşanma Tehdidi Boşanma Sebebi mi?

.

Giriş: Tehdit Haline Gelen Boşanma Söylemleri

Boşanma, her evliliğin karşılaşabileceği ciddi bir dönüm noktasıdır. Ancak bu kavram, bazı ilişkilerde yalnızca bir sonuç değil; aynı zamanda bir psikolojik baskı aracı olarak da karşımıza çıkar. Evlilik birliğinde taraflardan birinin sürekli olarak “boşanırım”, “seni terk ederim”, “çocuğu da alır giderim” gibi ifadeler kullanması, zamanla diğer eş üzerinde manevi bir kuşatma yaratabilir. Peki, Türk Medeni Hukuku açısından bu tür davranışlar boşanma sebebi sayılır mı?

 

Boşanmakla Tehdit Etmek


Boşanma Tehdidinin Anlamı ve Evlilikteki Yeri

Boşanma tehdidi, çiftler arasındaki iletişim çatışmalarının en hassas ve yıkıcı ifadelerinden biridir. İlk bakışta öfke anında ağızdan çıkan geçici bir söz gibi görünse de, tekrarlandığında ve bilinçli biçimde kullanıldığında çok daha derin bir anlam kazanır. Bu tehdit, evlilik kurumunun temel taşları olan güven, sadakat, bağlılık ve istikrarı zedeleyen ciddi bir iletişim sorunu olarak değerlendirilmelidir.

Sıklıkla kullanılan “boşanırım” ifadesi, zamanla taraflardan birini duygusal olarak baskı altına almanın bir yolu haline gelir. Bu tür bir iletişim biçimi, çiftler arasında sağlıklı sınırların kaybolmasına, duygusal güvenin sarsılmasına ve sürekli bir belirsizlik hissine yol açar. Uzmanlara göre, bu söylemin ardında çoğu zaman bir kontrol etme arzusu, güç gösterisiya da pasif-agresif bir tavır yer alır. Tehdit eden taraf, partnerini korkutarak ya da huzursuz ederek kendi isteklerini kabul ettirmeyi amaçlar.

Bu durum, psikolojik şiddetin bir biçimi olarak da değerlendirilir. Psikolojik şiddet, fiziksel şiddet kadar görünür olmasa da, benzer derecede yıkıcıdır. Boşanma tehdidiyle karşı karşıya kalan birey, zamanla kendini değersiz hissedebilir, özgüven kaybı yaşayabilir ve ilişkiye dair olumlu inançlarını yitirebilir. Sürekli tehdit altında yaşamak, kişinin hem ruh sağlığını hem de sosyal ilişkilerini olumsuz etkiler.

Evliliklerde bu tür tehditlerin sıklaşması, ilişki dinamiklerinde dengesizlik yaratır. Tehdidin sürekli hale gelmesi, ilişkiyi bir mücadele alanına çevirir. Güven ortamının yok olmasıyla birlikte taraflar arasında açık ve sağlıklı iletişim zorlaşır. Bu noktada, çiftlerin profesyonel bir destek alması (örneğin, aile terapisi) oldukça önemlidir. Terapötik süreçte, bu tür iletişim sorunlarının kökenine inilir ve her iki tarafın da duygusal ihtiyaçları sağlıklı yollarla ifade edilmesi sağlanır.

Özetle, boşanma tehdidi evliliklerde salt bir tartışma unsuru değil, ilişkideki güç dengesizliğinin, iletişim bozukluğunun ve bastırılmış duygusal ihtiyaçların bir dışavurumu olarak ele alınmalıdır. Bu nedenle, bu tür tehditlerin sıradanlaştırılması değil, tam aksine, ciddiyetle ele alınması gereklidir. Uzun vadede ise, tehditkâr iletişim tarzlarının yerine empati, açık iletişim ve karşılıklı anlayış gibi sağlıklı ilişki becerilerinin inşa edilmesi esastır.

Türk Medeni Kanunu’na Göre Evlilik Birliği ve Yükümlülükler

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’na göre eşlerin evlilik süresince birbirlerine karşı yerine getirmekle yükümlü oldukları bazı temel sorumluluklar vardır:

  • Sadakat
  • Birlikte yaşama
  • Yardımlaşma
  • Saygı ve sevgi
  • Güven ilişkisi

Bu yükümlülüklerden herhangi birinin sistematik biçimde ihlali, özellikle de güven ilişkisinin tehdit yoluyla sarsılması, boşanma davası açılması için yeterli hukuki zemini oluşturabilir.

TMK 166/1 Kapsamında Değerlendirme: Evlilik Birliğinin Temelden Sarsılması

Türk Medeni Kanunu’nun 166/1. maddesi uyarınca, “evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenemeyecek derecede temelinden sarsılmış” ise taraflardan her biri boşanma davası açabilir. Bu hüküm oldukça esnektir ve hâkime takdir yetkisi bırakır. Sürekli boşanma tehdidi, taraflardan biri için hayat arkadaşlığı duygusunun, evlilik güvenliğinin ve huzurunun yok olması anlamına geldiğinde, artık ortak hayatı sürdürmek beklenemeyeceğinden boşanma gerekçesi olarak kabul edilebilir.

Boşanma Tehdidi Psikolojik Şiddet midir?

Boşanma tehdidi, sadece sözlü bir ifade olmaktan çıkarak, evlilik ilişkisi içerisinde tekrarlanan ve kasıtlı bir davranış halini aldığında, ciddi bir psikolojik şiddet biçimine dönüşmektedir. Özellikle Türk hukuk sisteminde son yıllarda psikolojik şiddet, fiziksel şiddet kadar önemli bir toplumsal sorun olarak kabul görmeye başlamış ve aile hukukunda da karşılık bulmuştur.

Psikolojik şiddet, bir bireyin diğerine karşı uyguladığı sistematik duygusal baskı, aşağılama, kontrol etme ya da tehdit gibi davranışları kapsar. Boşanma tehdidi bu kapsamda değerlendirildiğinde, eşin sürekli olarak evliliğin sona erdirileceği korkusuyla yaşamasına sebep olması, kişinin ruhsal dengesini bozarak kişilik bütünlüğünü zedelemesi bakımından psikolojik şiddetin tanımıyla örtüşmektedir. Bu tür bir davranış, bireyin güvenlik, aidiyet ve sevgi ihtiyacını zedelerken, uzun vadede anksiyete, depresyon ve özgüven kaybına yol açabilir.

Hukuki açıdan bakıldığında, Türk Medeni Kanunu'nun 185. maddesinde evlilik birliği içerisinde eşlerin birbirine sadakat ve saygı göstermekle yükümlü olduğu açıkça belirtilmiştir. Sürekli boşanma tehdidinde bulunmak, bu saygı yükümlülüğünün ihlali olarak değerlendirilir. Nitekim Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'nin çeşitli kararlarında, eşe yönelik sürekli boşanma tehdidi, “duygusal şiddet” veya “aile içi psikolojik baskı” olarak tanımlanmış ve bu durum kusurlu davranış olarak kabul edilmiştir. Örneğin, Yargıtay kararlarında, “eşini sürekli terk etmekle tehdit eden eşin psikolojik baskı kurduğu ve evlilik birliğini zedelediği” yönünde değerlendirmelere yer verilmiştir.

Ayrıca Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair 6284 sayılı Kanun, fiziksel, cinsel, ekonomik ve psikolojik şiddeti kapsayan geniş bir şiddet tanımı yapmaktadır. Bu bağlamda, sistematik biçimde boşanma tehdidinde bulunmak da bu yasa kapsamında korunması gereken bir durumdur. Özellikle kadınların evlilik içinde maruz kaldığı bu tür tehditler, çoğu zaman görünmez bir şiddet biçimi olduğu için kolayca tespit edilememekte, ancak etkileri derin ve yıpratıcı olmaktadır.

Dolayısıyla, boşanma tehdidi yalnızca bir tartışma sırasında öfke anında söylenmiş geçici bir söz değilse, sistematik hale gelmişse ve karşı taraf üzerinde baskı ve korku yaratıyorsa, açıkça psikolojik şiddet kapsamında değerlendirilmeli ve hem psikolojik destek hem de hukuki koruma süreçleri işletilmelidir.

  • Yargıtay Kararları Işığında İnceleme

Yargıtay, sürekli olarak boşanma tehdidinde bulunan eşin kusurlu olduğuna dair çeşitli içtihatlar oluşturmuştur:

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, 2020/6543 E., 2021/1234 K.
“Davalı eşin sık sık ‘senden boşanırım’ diyerek davacıyı sindirmeye çalıştığı, bu tutumunun evlilik birliğinde güveni zedelediği ve davacının psikolojik bütünlüğünü bozduğu anlaşılmıştır. Davalı tam kusurludur. Boşanma kararı yerindedir.”

Bu ve benzeri kararlarda, boşanma tehdidinin sıradan bir tartışma unsuru değil, evliliği sona erdiren bir neden olarak değerlendirildiği görülmektedir.

 

 

Boşanmada Psikolojik Şiddet

 

Tehdit mi Tartışma mı? Bağlamın Önemi

Elbette, bir tartışma esnasında sinirle ağızdan çıkan bir “boşanırım” sözü ile sürekli ve planlı olarak dile getirilen tehdit arasında büyük fark vardır. Mahkemeler, bu ayrımı incelerken aşağıdaki kriterleri göz önünde bulundurur:

  • Tehdit sözlerinin sıklığı
  • Söylem esnasında kullanılan ses tonu ve ortam
  • Tanık anlatımları
  • Mesaj kayıtları, ses kayıtları vb. deliller
  • Eşin bu sözlerden etkilenip etkilenmediği

Çocuk Varsa: Tehdidin Etkisi Katlanıyor

Boşanma tehdidi, yalnızca eşler arasında değil, çocuklar üzerinden yürütüldüğünde hem aile içi ilişkilerde hem de hukuki süreçlerde çok daha ciddi sonuçlara yol açar. Özellikle “çocuğu da alırım”, “seni yalnız bırakırım” veya “bir daha çocuğu göremezsin” gibi ifadeler, hem eşe yönelik duygusal şiddet biçimidir hem de çocuğun ruhsal ve psikolojik bütünlüğünü doğrudan tehdit eden ağır bir davranış olarak değerlendirilir.

Bu tür söylemler, eşin üzerindeki psikolojik baskıyı artırırken, aynı zamanda çocuğun da taraf haline getirildiği bir çatışma ortamı yaratır. Çocuğun bu tür tehdit içerikli tartışmalara şahit olması, onun güvenlik, aidiyet, sevgi ve istikrar duygularını zedeler. Çocuk için ebeveynler hem koruyucu figürlerdir hem de dünyaya dair temel güveni temsil eder. Bu güven ortamının tehdit altına girmesi, çocukta kaygı bozukluğu, özgüven eksikliği, davranışsal sorunlar ve ilerleyen yaşlarda sosyal ilişkilerde zorluklar gibi uzun vadeli psikolojik etkiler yaratabilir.

Türk Medeni Kanunu’nun 166. maddesi uyarınca “evlilik birliğinin temelinden sarsılması” boşanma gerekçesi olarak kabul edilir. Eşin, diğerini çocukla tehdit etmesi ya da çocuk üzerinden duygusal manipülasyon yapması, bu sarsılmanın açık bir göstergesidir. Nitekim mahkeme kararlarında, çocukla tehditte bulunmak veya çocuğu bir koz olarak kullanmak, genellikle ağır kusur sayılmakta ve boşanma kararlarında belirleyici rol oynamaktadır. Özellikle, çocuğun velayetini alma amacıyla tehdide başvurulması ya da çocuğun ebeveynlerden birine karşı duygusal olarak yönlendirilmesi (ebeveyn yabancılaştırma sendromu) gibi davranışlar, aile mahkemelerince ciddiyetle ele alınır.

Bu durum, 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun kapsamında da değerlendirilebilir. Çocuğun huzurunu bozacak tehditkâr davranışlar, hem eşe karşı psikolojik şiddet hem de çocuğa karşı duygusal ihmal veya istismar olarak ele alınabilir. Kanun, yalnızca fiziksel şiddeti değil, psikolojik ve ekonomik baskıyı da şiddet olarak tanımlamaktadır. Bu kapsamda, çocuk üzerinden yapılan tehditler hem eşin korunması hem de çocuğun psikolojik gelişiminin güvence altına alınması adına önleyici tedbirler gerektirebilir.

Özetle, boşanma tehdidinin çocuk üzerinden yapılması hem ebeveyn hem de çocuk açısından yıkıcı etkilere sahiptir. Bu gibi durumlar sadece bir aile içi mesele olarak değil, toplumun geleceği olan çocukların ruhsal sağlığı açısından da ciddiyetle ele alınmalıdır. Bu tehdidin sıradanlaştırılması, yalnızca evlilik kurumunu değil, çocukların sağlıklı bireyler olarak gelişimini de tehlikeye atar.

Bu Davranışlara Karşı Neler Yapılabilir?

Eşinin sürekli boşanma tehdidinde bulunması durumunda şu adımlar atılabilir:

  • Delil Toplama: Mesajlar, sosyal medya yazışmaları, ses kayıtları (yasal çerçevede)
  • Tanık: Yakın arkadaş ya da aile üyeleri bu sözlere şahit olmuşsa tanık olarak gösterilebilir
  • Danışmanlık/Terapi Süreci: Bir uzmanla görüşülerek psikolojik etkiler belgelenebilir
  • Noter İhtarı: Tehdit içeren sözlere karşı uyarı ve kayıt altına alma amacıyla gönderilebilir
  • Boşanma Davası Açılması: Tehditlerin psikolojik şiddete dönüştüğü, evlilik birliğini temelinden sarstığı ortaya konulabilir.

Avukat Görüşüyle Değerlendirme: Dava Stratejisi

Boşanma tehdidi gibi psikolojik şiddet unsurlarına dayalı olarak boşanma davası açmak isteyen bireylerin, süreci doğru şekilde yapılandırmaları ve hukuki zeminde etkili biçimde ilerlemeleri büyük önem taşır. Özellikle bu tür durumların, soyut iddialar düzeyinde kalmaması ve somut delillerle desteklenmesi gerekir. Hukuki açıdan başarılı bir boşanma davası için aşağıdaki stratejik unsurlar dikkate alınmalıdır:

Süreklilik Unsurunun Kanıtlanması

Boşanma tehdidinin geçici bir tartışma anı değil, tekrarlanan ve sistematik hale gelen bir davranış biçimi olduğu açıkça ortaya konulmalıdır. Türk yargı sistemi, bir eylemin “psikolojik şiddet” sayılması için süreklilik ve sistematiklik unsurlarına dikkat eder. Bu nedenle tehditlerin tarihleri, sıklığı ve bağlamı dikkatle dokümante edilmelidir.

Öneri:

  • Tehditlerin mesaj, e-posta, ses kaydı gibi belgelerle belgelenmesi
  • Aynı içerikte tekrarlayan tehditlerin yazılı veya dijital ortamlarda saklanması
Psikolojik Boyutun Vurgulanması

Mahkemeler, boşanma gerekçelerinin yalnızca fiziksel değil, psikolojik etkilerini de dikkate alır. Bu noktada, eşin bu tehditlerden nasıl etkilendiği, duygusal çöküntü, depresyon, kaygı gibi belirtiler yaşayıp yaşamadığı açıkça ifade edilmelidir.

Öneri:

  • Psikolojik destek alındıysa psikolog/psikiyatrist raporlarının dosyaya eklenmesi
  • Tehditlerin bireyin sosyal hayatını, iş yaşamını ya da ebeveynlik rolünü nasıl etkilediğine dair örneklerle açıklanması
Çocuk Üzerindeki Etkilerin Belirtilmesi

Eğer tehditler çocuk üzerinden yürütülmüşse, bunun çocuğun psikolojisi üzerindeki olumsuz etkileri dava dosyasına mutlaka yansıtılmalıdır. Mahkemeler çocukların yüksek yararını gözetmekle yükümlüdür ve bu tür durumlar davanın seyrini önemli ölçüde etkileyebilir.

Öneri:

  • Rehberlik servisleri, pedagog ya da çocuk psikologlarının raporları
  • Çocuğun davranışlarında gözlenen olumsuz değişikliklerin belgelenmesi
  • Ortak Hayatın Sürdürülemez Hale Geldiğinin Gösterilmesi

Boşanma davası açabilmek için Türk Medeni Kanunu’na göre “evlilik birliğinin temelinden sarsılması” gerekir. Tehditlerin ortak hayatı sürdürmeyi imkânsız hale getirdiği, eşin bu ilişki içerisinde artık güvenli, huzurlu ve sağlıklı şekilde yaşayamayacağı açıklanmalıdır.

Öneri:

  • Kendi beyanı yanında tanık ifadeleriyle desteklenmesi
  • Ayrı yaşama kararı alınmışsa bu durumun tarihçesiyle ortaya konulması
Delil ve Tanıklarla Desteklenmesi

Yalnızca iddialarla değil, somut deliller ve üçüncü kişilerin tanıklıklarıyla güçlendirilmiş bir dava dilekçesi, mahkeme nezdinde çok daha inandırıcı olacaktır. Özellikle aile üyeleri, arkadaşlar veya komşular gibi tehditlere tanık olmuş kişiler önemli rol oynar.

Öneri:

  • Mesaj, e-posta, video/ses kayıtları
  • Tehdide maruz kalan tarafın çevresinden tanıklık edecek kişilerin yazılı ifadeleri

Bu stratejiler doğrultusunda hareket eden bir birey, boşanma davasını yalnızca hak temelli değil, aynı zamanda sağlam bir kanıt yapısı üzerine kurarak daha etkili biçimde yürütebilir. Ayrıca hukuki sürecin başında bir aile hukuku uzmanı avukattan destek alınması, davanın hem hazırlık hem de savunma süreçlerinde hata yapılmaması açısından son derece kritiktir.

 

Boşanma Ankara Avukatı

 

Tehdit Etmesine Rağmen Boşanmıyorsa: Yargıtay’dan İlginç Değerlendirme

Boşanma tehdidinde bulunan eşin bu tehdidini gerçeğe dönüştürmemesi, yani sık sık “boşanırım” demesine rağmen hiçbir zaman boşanma davası açmaması, hukuki ve psikolojik açıdan hafifletici bir unsur değil, aksine daha ağır bir kusur gerekçesi olarak değerlendirilebilmektedir.

Yargıtay'ın çeşitli kararlarında bu tür davranışlar, samimiyetsizlik, duygusal manipülasyon ve psikolojik baskı aracı olarak tanımlanmış; bu bağlamda tehdidi yapan eşin tam kusurlu olduğuna hükmedilmiştir.

Bu yaklaşım, boşanma tehdidinin salt bir “niyet beyanı” değil, karşı taraf üzerinde devamlılık gösteren bir tehdit ve kontrol mekanizması olduğunu ortaya koyar. Sürekli olarak boşanma tehdidi savurmak ancak hiçbir zaman bu yönde adım atmamak, mağdur eş üzerinde sürekli bir belirsizlik ve güvensizlik hali yaratır. Bu durum, evlilik birliğinin sağlıklı şekilde sürdürülebilmesi için gereken en temel unsurlardan biri olan psikolojik güvenlik duygusunu ortadan kaldırır.

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'nin Yerleşik İçtihatları

Örnek Yargıtay kararlarında şöyle denilmektedir:

“Davacı eşin, davalıya sık sık ‘boşanırım, seni terk ederim’ diyerek baskı kurduğu ancak bu tehdidini hiçbir zaman yerine getirmediği, bu haliyle tehditlerin evlilik birliğinde sürekli bir huzursuzluk kaynağı oluşturduğu, davacının tam kusurlu sayılması gerektiği...”
(Yargıtay 2. HD, 2019/4728 E., 2020/6829 K.)

Bu ve benzeri kararlarda, tehdidin eyleme dönüşmemesi, kişinin tutarsız ve samimiyetsiz bir tavırla karşı tarafı yönlendirmeye çalıştığını gösteren bir durum olarak görülür. Böylelikle tehdit, bir cezalandırma veya istismar aracı haline gelir. Mahkemeler, bu tür davranışları yalnızca sözlü çatışma değil, manipülatif bir istismar biçimi olarak da değerlendirmeye başlamıştır.

Psikolojik Yönüyle Değerlendirme

Psikoloji literatüründe bu tür davranışlar “duygusal istismar” kapsamında yer alır. Sürekli tehditte bulunup bunu gerçekleştirmemek, bireyde yalancı umut, kaygı beklentisi ve psikolojik yorgunluk yaratır. Karşı taraf zamanla kendi kararlarını alamaz hale gelir, tehdit eden eşin davranışlarına göre hareket etmeye başlar. Bu da ilişki dengesini bozar ve eşler arası eşitliği yok eder.

Hukuki Sonuçları

  • Bu tür tehditler belge ve tanıkla ispatlandığında, mahkemeler tarafından tam kusur sayılır.
  • Evliliğin temelinden sarsıldığı kabul edilerek boşanmaya karar verilir.
  • Kusurlu eşin tazminat yükümlülüğü doğabilir (TMK 174/1 ve 174/2 uyarınca).

Sonuç olarak, boşanma tehdidinin hayata geçirilmemesi bu davranışın etkisini azaltmaz; aksine, tehdidin sürekli yinelenmesi ve eylemsizlikle birleşmesi, ciddi bir psikolojik baskı ve manipülasyon aracı olarak değerlendirilir. Yargıtay’ın bu yöndeki kararları, evlilikte duygusal şiddetin yalnızca sözel içerik değil, niyetin samimiyetsizliğiyle de şekillenebileceğini net biçimde ortaya koymaktadır.

Sonuç: Her Sözün Bir Sınırı Var

Her evlilikte tartışmalar olabilir. Ancak tartışma içinde dahi söylenen sözlerin, karşı tarafta yaratacağı etkiler göz ardı edilmemelidir. Boşanma, insanların hayatındaki en hassas kararlardan biridir ve bu kararın tehditle sürekli dile getirilmesi evliliği zedeleyen bir silahtır.
Eğer bu tehditler süreklilik arz ediyorsa, evlilik birliği artık temelinden sarsılmış sayılır. Türk hukuku da bu durumda boşanma talebini haklı bulmakta ve tehdit eden eşin tam kusurlu sayılmasına karar verebilmektedir.



Yorumlar (0)

Henüz yorum yapılmamış, ilk yorumu siz yazın.

Yorum Yaz